Ana içeriğe atla

Mevlânâ'yı yanlış anlama ve anlatma sanatı

Hemen her şeyde olduğu gibi Mevlânâ'yı da yanlış anlama ya da hiç anlamama üzerine uzun çabalarımız devam ediyor. Popüler kültür sadece şekle indirerek bir değerimizin daha içini boşaltıyor.

Bugün Mevlânâ'nın kendi deyimiyle düğün gecesi (Şeb-i Arûs) ama günümüz popüler kültürü bu özel günün aslında anlatması gerekenlerin tamamını es geçip şekle yani Šsemâ törenlerine indirgiyor. Ortada beyitler dolusu bir öğütler yumağı varmış, bazılarının umurunda değil!

Bir de büyük olasılıkla Mevlânâ'ya ait olmayan "Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..."[1] beyti var! Bir tarafta "Her gönle secde için izin yok, her ücretlinin ücreti rahmet değil. Kendine gel de "Tövbe eder, Allah'a sığınırım" diye cürümde bulunma, günah etme. Tövbeye de bir parlaklık gerek. Tövbeye de bir şimşek bir bulut şart. Meyvenin olması için hararet ve su lazımdır. Bunun için de bulut ve şimşek icabeder." "[2] diyen bir Mevlânâ varken hangisi daha gerçekçi geliyor. Hamken, tövben kime, neye ve neden bilmeden tövbe etmişsin ne yazar! Önce pişecek hatta yanacaksın ki kıvama geldiğinde gördüğün gerçeklikle dilinle değil gönlünle tövbe edeceksin.

Bugün Mevlânâ'nın kendi deyimiyle düğün gecesi (Şeb-i Arûs) çünkü O, "Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse "Tehlikeye atılmayın" emri de onadır. Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının açılışından ibaret olursa ona... "Haydin, çabuk olun" hitabı gelir. Ey ölümü görenler, uzaklaşın.... Ey haşri, dirilmeyi görenler, çabuk olun!" "[3] diye yazmıştır bir kere ölümünden önce.

Biraz okusak! Biraz karşılaştırsak bize sunulanlar ile asılları arasındaki farkı... Belki güzel günler göreceğiz. Belki de güzel ölümler! Güzel ölüm mü olur? Olur! Haşri, dirilmeyi görürsen olur. Güvendiğin makam güzelse olur!

Allah'ım hepimize "düğün geceleri" nasip et.

[1] http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/1359015800_24_4.pdf
[2] 2. Cilt, Beyit 1651-1654
[3] 3. Cilt, Beyit 3434-3436

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç