Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Seneyi devriye

Bırakalım eleştirmeyi... En azından olumlu yanlarına gönderme yapalım. Tabi bizim adetimiz olmadığını vurgulamaktan da geri durmayalım. Ama muhasebe yapılması adına bile güzel bir vesile yılbaşları. Düşünsenize ömrünü hesapsız geçirenler dahi bir senelik bir geriye dönük hesap yapıyorlar. Hoş bunu kendi adlarına yapmıyorlar ama onu da görürüz inşallah. Güzel şeylere vesile olacak şey de güzeldir! Niyetler amellere göredir diye boş yere söylemiyorlar. Geçen sene yanlışlıkla bu seneyi kapatmışım. Bugünleri o günden görmüş olmalıyım! Bir kısmında şöyle demişim: "Mevlânâ Hâzretlerine kulak verelim; "Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır." Daha sarı benizli, daha uyanık vakitler... "Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında olmak da başka bir günahtır. Aklı başında oluş, geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Geçmişin de Allah'a perdedir, geleceğin de. Her ikisini de ateşe vur. Bu i

Not

...sonra herkes tartışmaya başladı. Birbirlerini suçladılar. Arkadan konuştular. Oysa tercihimin sebebi işte tam da bu birliktelikti. Bu beni dışlayan, ötekileştiren, yok sayan birliktelik. Şimdi ve gelecekte dahi giden suçlanır. Benden sonra da bu değişmeyecek. Sanki bir şeyleri değiştirmek için vardıkta değiştiremeden yok olduk!

Bekle

Hoyratça tüketmemek lazım kelimeleri Baba dediğin adam, baban olmalı Baba gibi olur bazı adamlar Ama, gibi olur, baba değil Anne dediğin annenden başkası değil Çünkü azı çoğu olmaz anneliğin Annelik bir kelimeden çok daha fazlası Evlat demeye yelteneceksen birine Anne, baba olmayı göze almış olmak lazım Yanılma zor iştir kelimelere hakkını teslim etmek Sevdiğinden başkasına sevgili dememeli ya insan Sevgili bilmeli sevildiğini, kelimelere ihtiyaç duymadan Canım dediğinde birine canın ne olduğunu bilmelisin Hayatım dediğinin, hayatından sensiz çıkması ihtimal dışıdır Bunu da bilmelisin, bilmediğini konuşmamalısın Susmayı da bilmeli bazen insan Çocukluk ne güzel Bir, iki, üç, tıp...

Mağdur Edebiyatı

Dostum, Biliyorum siyaset yazmayacağım dedim. Ama dayanamıyorum... Ülke menfaati yani senin - benim menfaatim, geleceğimiz söz konusu olduğunda susamıyorum. Defalarca yazdım, söyledim. Bugün iktidar olanların en önemli argümanı mağduriyet. Hangi seçime girerlerse girsinler mağdur olarak girmeyi başardılar. Hatta belki de kendilerini gerçeğin çok ötesinde mağdur göstermeyi başardılar. Algı yönetimini iyi biliyorlar! Ama kimin sayesinde? Paranoyak hareket ediyorum artık! Ama şu son yolsuzluk olayları da iktidarın algı yönetimi için kullandığı bir fırsata dönüşüyor. Neden mi? İktidar ne kadar hata yapıyorsa muhalefet de üste çıkmak için elinden geleni yapıyor da ondan. Bir yolsuzluk davasında hepimize verilen zarar, iktidarın da yönlendirmesiyle, tüm ülkeyi kaos ortamına sürükleyecek şekle dönüşüyor ve tüm kurumlar sarsılıyor. Bu tirenin arkasına muhalefet de takılıyor. Ekonomi yerle bir... Siyaset zaten çirkin... Ülkede "tü kaka" edilmemiş ne kurum ne de isim kalmadı!

İsimsiz Kahramanlar Ülkesi

Dostum, yine sana yazmak istedim. Bugünlerin benzerleri dün yaşandı, bugün yaşanıyor ve yarın da büyük bir ihtimalle yaşanacak! Yapamıyoruz! Olmuyor! Mutlaka bir isme, önde yürüyecek birine ihtiyaç duyuyoruz. Öyle ki bu ismin sahibi bazen okyanuslar ötesinde ve hatta geri dönmeyecek bir gemi nin yolcu listesinde bile olabiliyor! Ak Parti Erdoğan'sız düşünülemiyor. Ülke batar hafazanallah! Ana muhalefetimiz şimdilerde Kılıçdaroğlu olmadan asla modunda. Cemaatler ise her daim bir "efendi"ye muhtaç! Ülkenin iplerini elinde bulundurduğu iddiasındaki kuklacılar dahi görünür olabilmek için kendileri ile yarışıyorlar. İsimsiz kahramanlar edebiyatı ise her daim en iyi satış yapan hikaye oluyor. Oysa sokaktaki kestanecinin bile hayali isim yapmak. Alanında tanınmak! İnternet suçları üzerinde uzmanlaşmış "anonymous" diye bir gurup var. Onlar dahi isim getirecek eylemler yaparak adlarına yakışmayacak şekilde kendilerini duyurmaya çalışıyorlar. Etr

İstikrar

Bağzıları için gün... Sabah: Parti de cemaat de iyi! Adalete güven esas! Öğlene doğru: Cemaat iyi, parti kötü! Adalet bağımsızdır dokunulamaz, sadece az biraz cemaatin kontrolündedir! Öğlen: Parti iyi, cemaat kötü! Adalet bağımsızdır dokunulamaz, sadece az biraz hükumet etkisi vardır! İkindi: Parti de cemaat de kötü! Adalet bağımsız olmalıdır ancak bir taraftan cemaat diğer taraftan parti kontrolündedir! Akşam: Ülkede muhalefet yok! Yeni slogan: Tam bağımsız, tarafsız yargı! İstikbal yeni dosya ve kasetlerdedir! Yatsı: Parti de cemaat de muhalefet de yargı da kötü! Ülkede tek güvenilir kurum var; sarsılmaz Türk Ordusu! Ertesi sabah: Yaşasın tam bağımsız, demokratik Türkiye! İmza: ABD Büyük elçisi! Günün sonunda tüm Türk kurumları kötüdür! Yüce ve dokunulmaz dershaneler dahi!.. ...ve elimizde kalan "nur" topu gibi yeni bir krizdir! İşte istikrar da buradadır! Her ne olursa olsun ülkenin içini de dışını da -benim gibi cahil birinin bile görebildi

Kirli Gündem

Yolda yürürken dahi başımı kitabımdan kaldırmak istemiyorum artık. Bu nedenle yerlere döşenmiş sarı "kör" kılavuzlarını kullanabilmek adına izin isteyeceğim yetkili merciyi arıyorum! Elimdeki bastonla olmasa da kitapların kılavuzluğunda dolaşmak istiyorum dış dünyada... Kapalı gözlerle okuyabileceğimi bilsem bazen hiç açmayayım gözlerimi diyen düşüncelere kapılıyorum. Haber sunucuları, siyaset ya da spor yorumcuları, hatta siyasetçi ve sporcular konuştukları yerlerde ellerinde kitaplarla çıksalar kürsüye ne güzel olur. Mesela bir teknik direktör hakemin kötü yönettiğini, rakibin kırıcı ve sert oynadığını düşündüğü bir maçtan sonra çıksa basın toplantısında Don Kişot okusa! Gurup toplantısında çıkıp konuşacak bir genel başkanın elinde Mesnevi ya da Yunus Külliyatı olsa çok şey kaybeder miyiz gerçekten? Tamam kitap okutma fikri biraz uçuk gelmiş olabilir. Şiir okutalım o zaman. Yok o da mı olmaz? Şarkı, türkü söyletelim! Altından geçilmediği sürece söğüt dalına yuva yapmı

... buz gibi soğurum sizden!

Hatırlatmayın... Bir de mezarlığa yazmışlar "Her canlı ölümü tadacak"mış! Birde bunun nefis'li olanı varmış! "Her nefs ölümü tadacak"mış! Kaldırın oradan o "yazıyı"... Ne çirkin "cümle" o!.. Boğazın dibinden tünel geçirilmiş, gökdelenlerin yakında birbirini deleceği bir Türkiye'de ve yüzyılda hala nelerden bahsediyorsunuz! Ne çirkin! Adamlar bırak dünyayı, denizin dibine kazık çaktılar! Ben neden göçecekmişim! Estetik ameliyatı var. Yaşlanmayı gizleyen, geciktiren kremleri var. Hiç olmadı badana boya malzemeleri var! Gencecik adamların, kadınların ağzında ne çirkin bir kelime ölüm! Hiç yakıştıramıyorum! Hatırlatmayın!.. İstemiyorum!.. Unutmadan bugün de 17 Aralık! Düğün günü, hani beyazlar içinde adamlar kendi etraflarında dönüp dans ediyorlar. İşte o gün! Ne eğlence ama ya!.. Kafa bi dünya olur inan ki!.. Gerçi o soyunur gibi dansları ve kafalarındaki külahları falan hiç anlamıyorum! Ama olsun eğlenceli!.. O "uzun ka

Destek

Herkes hayatı boyunca yalnızca bir tek yanlışa karşı çıksa ve bir tek doğruyu desteklese yer küremizde hiç yanlış kalmaz, doğrularda paylaşılamazdı!

İnsan ilişkileri

Sevginizi de düşmanlığınızı da göstermekte aceleci ve uç davranmayın, zira insanoğlu büyüklüğü ve yapısı farklı aynalar gibidir ve bu aynalardan yansıyacak olanlar beklentilerinizle uyuşmayabilir.

Çalışma Hayatı (6 Aralık 2013 Cuma Hutbesi)

Değerli müminler! Toplum içinde yaşamanın insana yüklediği bazı hak ve sorumluklar vardır. Haklara saygı göstermek her insanın asli görevidir. Haklar içinde önemli bir yeri olan emeğe saygı da İslam’ın üzerinde önemle durduğu hususlardandır. Yüce Allah, emeği bir hak olarak kabul etmiş, emeğin hem maddi hem de manevi karşılığının olduğunu birçok ayette beyan etmiştir. Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de: “ İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir ” [1]  buyuruyor. Bu ayetlerle, Mevla’mız gerek dünyada, gerekse ahirette bedeni ve fikri hiçbir emeğin karşılıksız kalmayacağını vurgulamaktadır. Bir kutsi hadiste ise, Allah Teâlâ kıyamet gününde kendisine verdiği sözü tutmayanın, çalıştırdığı işçiye emeğinin karşılığını vermeyenin hasmı [2] olacağını ifade etmektedir. Sevgili kardeşlerim! Ahlaki değerlerle bezenmiş müteşebbis çalıştırdığı işçinin ücretinin insani ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzeyde olmasına özen göstermeli, fırsatçılıktan kaçınmal

Yanlış

Bir şeyi eleştirdiğinizde en sert tepki verenlere iyi bakın zira eleştirdiğiniz şeyin gerçekten kusurlu olduğunu en iyi onlar bilirler ve bir şekilde o yanlışın içindedirler.

Mahalle baskısı (Kıldan tüyden meseleler...)

Dostum, Son zamanlarda o kadar baskı altındaydım ki sorma gitsin. Vakti zamanında başörtülüler bile benim kadar baskı görmemişlerdir! Olmadığında kendimi çıplak hissettiğim sakalımdan bahsediyorum. Sakalıma olan bu takıntıyı anlamakta da gerçekten zorluk çekiyorum. Öyle bir mahalle baskısı vardı ki üzerimde artık kusacağım. Uzunca bir süredir "Ne zaman keseceksin?" sorusunun bir sürü türevi ile karşılaşıyordum. İşi şakaya vurup "Dur! Seni de listeye yazıyorum." diyordum. Geçen gün birine "Seninle dokuz yüz bilmem kaç oldu" dedim. Ciddiye aldı! Şaşkınlığı çok enteresandı. Üniversite zamanında da uzun saçlarım sürekli tartışma konusu olurdu. Yakın bir dönemde -doğru düzgün kullanma şansı bulamadığım- motosiklet merakım eleştiri konusu olmuştu. Bir zaman önce müziğe merak salmış -nedense hiç beceremedim- bu nedenle sağ elimin tırnaklarını biraz uzatmıştım. Yine tahmin edersin ne olduğunu. Ne kötü şey şu mahalle baskısı... Velhasıl bu hafta sakalımla