Ana içeriğe atla

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım.

Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı.

Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. Ancak kurumlar iyi neyli olduklarını söylemelerine rağmen ilgili vecibeleri yerine getirmediklerini de itiraf etmişlerdi. Bunda şüphesiz ilgili yardım kuruluşları asil kusurlu kabul edilmeliydi. Ancak devlet de denetleme görevini düzgün yerine getirmediği için kusurluydu! Dava detayları için: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kurban-bagisi-yolsuzlugunda-karar/259240)

Bu eski konuyu neden gündeme getirdim? Maddiyatın işin içine girdiği yapılarda iyi denetleme yapılmadığında her türlü kusur ve art niyet oluşabilir. Bu derneklerin birinin emekli askerler tarafından yönetildiğini, birinin çoğu yöneticisinin doktorlar olduğunu ve diğerinin de “dindar” camiaya yakın kesimlerden olduğunu unutmayalım. Bu organize kötülüğün içindeki iş adamları ve diğer tarafları da görmezden gelemeyiz. Buradaki asıl sorun denetim mekanizmasının doğru ve işlevsel olmamsıdır.

Günümüze gelirsek. Şu an sahada geçmişle kıyaslanamayacak kadar çok yardım kuruluşu var. Bu çok iyi bir şey çünkü çeşitlilik ve rekabet iyi denetimle ideale bizi yaklaştırır. Bugün bir tarafın kötülediği ve darbe vurduğu kuruluşlar verken dün başka bir grup yine başka bir organizasyonu kötülüyordu. Böyle yaparak kendimize yardım etmiş olmuyoruz. Özellikle böyle günlerde bireysel olarak elinden bir şey gelemeyecek insanların yardımlarını organize eden bu kuruluşlara büyük zarar veriyoruz. Geçmişte bu kurumun adı Deniz Feneri, Mehmetçik Vakfı, Lösev ya da AKUT oldu. Dün Kızılay idi. Bugün bir taraf Ahbap’a diğer taraf AFAD’a “saldırıyor”! Bir taraf IHH organizasyonunu hedef alıyor. Oysa bugün bu kurumların organize yardım faaliyetleri sayesinde birçok aksaklığa rağmen yaralara merhem olunuyor. Bir ekip 4 aylık bebeği enkaz altından çıkarırken diğer ekip anneyi kucaklayıp bebeğine kavuşturuyor.

Bugün bize düşen elimizden gelen yardımı yapmak ve akabinde bu kurumların sıkı bir şekilde denetlenmesini sağlamak.

Not: Ahbap en kısa sürede faliyet raporlarını açıklamalıdır. 2018 yılından beri ortada bir rapor yok! (https://ahbap.org/bagimsiz-denetim-raporu)
IHH örneğini de kontrol etmek isteyebilirsiniz. (https://ihh.org.tr/bagimsiz-denetim-raporu)
Kızılay (https://www.kizilay.org.tr/Kurumsal/mali-bilgiler - https://www.kizilay.org.tr/Raporlar)

Not 2: AFAD çatı organizasyon ve denetleme görevini yerine getirmelidir. Eğer artık sahada çalışacaksa bu denetim görevi daha üst bir kurum ya da organizasyona devredilmelidir. Bu denetim her bir yardım kuruluşu için yapılmalı ve raporlar halka açık olarak yayınlanmalıdır. (AFAD kanunundaki tanım: AFAD’ın görev ve yetkileri, 15/07/2018 tarihinde yayımlanan 4 No.lu Bakanlıklarla Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatları Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 30 ila 56’ncı maddeleri arasında belirlenmiştir. Kararnamede AFAD’ın görevleri “afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve olayların meydana gelmesinden önce hazırlık ve risk azaltma, olay sırasında yapılacak müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması, yurt içinde ve yurt dışında insani yardım operasyonlarının yapılması ve koordine edilmesi ile bu konularda politika önerilerinin geliştirilmesi ve uygulanması” şeklinde özetlenmektedir. https://www.afad.gov.tr/afadhakkinda)

Not 3: Bugün ayni yardım sadece üreticiler tarafından ve topluca yapılmalı, bireysel yardımlarsa nakdi olarak yapılmalıdır. Sizin mağaza ya da marketten perakende fiyatıyla aldığınız 1 ürün yerine üreticiden maliyetine 3-4 ürün satın alınabilir.

Not 4: Başta kendi söylüyorum! Herkes kendine en az bir yardım kuruluşu seçmeli ve hem gönüllüsü hem de denetçisi olmalıdır.

EN ÖNEMLİ ve SON NOT: Devlet, kamu aklı bu yardım kuruluşlarına ihtiyaç olmayacak ortamı oluşturmalı ve deprem kuşağındaki canım ülkemde kimse bina enkazında can vermemelidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi...