Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Erkan, dört köşe dayı

Evet, uzun zamandır bekliyorduk. Mutlu bir başlangıç oldu. Erkan artık dört köşe dayı. Dört kere iki sekiz kere dayı... Erkan'ın sırtı yere gelmez artık... Allah ömürlerini güzel, mutlu ve uzun etsin. Sevdiklerini yanlarından bir an eksik etmesin inşallah.

Sen Yıldız

Hani gökyüzü yıldızlık olur ya bazen, yağmurdan sonra. Yağmur sıkıcıdır işte o zaman, damlalardaki yıldızların yansımasında. Sen yıldızsındır. Yerdeki her damla da sen! Her yer sen... İşte nedeni budur içime yağan yağmurların. Sen yok, yıldız yok! Karanlık...

Yatmadan önce yüz fırça darbesi - Melissa P.

Hemen kestirmeden söyleyeyim; OKUMAYIN . Vaktinize yazık. Benim yarım bıraktığım kitap sayısı çok azdır. İte kaka da olsa, aylarda sürse başladığım hemen hemen tüm kitapları bitiririm. Ama buna çok uzun süre dayanamadım! Biraz ağır kitaplar okuduktan sonra veya okurken araya çerez sayılacak kitaplar almayı seviyorum. Örneğin, Üçlü sarmal'ı okurken Gülse Birsel'in Gayet ciddiyim'ini okudum. Bu kadar "pornografik" olduğunu bilmediğim salak kitabı okumaya da bu yüzden başladım. 16 yaşında bir kız yazmışta falanmışta filanmişta... Bir kez daha söylüyorum! OKUMAYIN!

Günlük ve yıl dönümü hakkında...

Bir yıl daha bitti dostum. Bir yıl daha… Hayır, geç kalmış değilim. Askerlik denen “zulüm” ocağından döneli tamı tamına iki yıl oldu. 17 Ocak yıl dönümleri günü benim için malum. Nebula da altıncı yılını bitiriyor bugün itibariyle… Uzunca bir zamandır siyaset ve benzeri içerikli şey yazmıyorum burada. (Yazmamaya da devam edeceğim. Ne de olsa bir manifesto yayınladım.) Farklı mecralarda da yazmaya niyetim yok. Ancak gördüğüm ve paylaşmak istediğim benimle pekte ilgisi olmayan fakat eğlenceli ya da ilginç olduğunu düşündüğüm şeyler için “tumblr” da farklı bir sayfa açtım. Şuradan ulaşılabilirsin; farklibirsey.erkansen.com Ayrıca uzunca bir süredir günlüğün sol tarafında paylaştığım "Şu sıralar" bölümü için iki arşiv sayfası oluşturdum. Biri okuduğum kitaplar diğeri ise dinlediğim müzikler le ilgili. (Şimdi yazarken aklıma geldi. Sanırım eklenme ve güncellenme zamanlarını da yazsam iyi olacak.) Neden “twitter” değil diye ben de kendime sordum. Hatta geçen sene boyu

Haliç'te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat (Hanefi Avcı)

Ben Hanefi Avcı’nın yaptığı gibi en sonda değil, seni hiç yormadan en başta açıklayacağım görüşlerimi; Bu devlete geçmişte de bugün de kendi menfaatleri adına komplolar kuran, kendi vatandaşına tavır alan ve hatta hunharca iftira atan ya da öldüren kim varsa karşısındayım. En büyük cezalara çarptırılmalarını canı gönülden istiyorum. Ama asker, hukukçu, siyasetçi ama cemaat… Ayrıca çok âdetim olmadığı üzere kitabın sonunu da söyleyeceğim. Hem de seni daha fazla yormadan; Kitabın sonunda Hanefi Avcı, devleti, halkı ve cemaati daha duyarlı olmaya ve kitapta anlattığı ve delilleriyle ortaya koyduğunu söylediği hukuksuzluğu durdurmaya çalışmaya (durdurmak değil, çalışmak) çağırıyor. Merak etme ben kendisinden daha kısaca bölümlendireceğim anlatımlarımı… Ancak biraz uzun bir açıklama olacak idare et artık.

Fotoğraflar

Dostum, tüm fotoğraflar toplatılmalı! Şu anda kullanılan tüm makineler de! Eski tip cihazları da unutmamak lazım, yani tüm renkli filmlerde yasaklanmalı. Fotoğrafın fotoğraf olduğu anlaşılmalı çünkü. Tüm fotoğraflar siyah beyaz olmalı sırf bu yüzden. Renkli karelerin hepsi yok edilmeli! Fotoğraf sanatının esas temeline geri dönülmeli. Hadi dostum, ilk sen başla. Ne kadar 06 Ocak 2011 tarihli fotoğraf bulduysan ya yırt ya sil ya da gönder bana ben renklerini alıp gönderirim sana. 07 Ocak 2011 tarihinden sonra da yenisi çekilmeyecek, söz ver bana! Aman dikkat et elinde hiç renkli fotoğraf kalmasın. Ne saçların, ne gözlerin rengi belli olmasın! Yüzlerdeki çilleri hafızamızdan çağıralım. Mega pikseller de yasaklasın dostum. Yüksek çözünürlüklü tüm cihazların çıktıları yok edilsin. Baharda lastik yerine onları yakıp üstlerinden atlayalım. Hepsini yakalım! Sinema perdeleri de üç beş boyutlu falan olmasın. Burnumun ucundan çiçek böcek geçsin istemiyorum ben. Perdeden akan o noktalar, ka

Bir iktisadi kavram olarak “sevgi”

Dostum, bugün sana sayısını benim bile unuttuğum kadar çok aldığım ve her seferinde ya tekrar etmek zorunda kaldığım ya da ite kaka geçtiğim bir dersin ana kavramından bahsedeceğim. Daha doğrusu onun en basit kavramından yola çıkarak bir şeyler anlatmaya çalışacağım. Dostum, bazı basit iktisat kavramları vardır. Örneğin, iktisat sadece kıt kaynaklarla ilgilenir. Dünya üzerindeki hava iktisadi bir kavram değildir mesela. Havanın bol ve tüketilemeyecek kadar çok oluşu iktisadi olmaktan çıkarır onu. Ancak başka bir bakış açısından da –yeni iktisat diyebiliriz- artık hava da iktisadi bir kavramdır. Çünkü şehirlerde havanın kalitesi her geçen gün düşmekte ve kaliteli hava kıt kaynak haline gelmektedir. Bu kıt kaynak için bir bedel ödemek gerektiği için de, hava iktisadi bir kavrama dönüşür (Yeşillikler, ağaçlar içinde ve havası temiz bir yerde ev almak istediğinde göreceli olarak daha fazla para ödemen ya da kazanabileceğin paradan daha azına razı olman gerekir. Dostum, şimdi eğer yolda g

Dün bir ADAM öldü

Dün bir adam öldü. Adam gibi bir adam. Dün bir adam öldü. Cami avlusunda beni hiç tanımayan biri onu bana "Yarı babamdı," diye anlatmaya başladı, "bilir misin benim gibi kaç fakirin babasıydı?" Sustum! Bıraktım ki konuşsun. Bıraktım ki bana O'nu anlatsın. Bir diğeri de yine beni buldu. O da anlattı ve sordu, "Tanır mıydın? Bilir misin ne iyilikleri vardı?" Ona da sustum. Sonra bir hoca çıktı ve abisini anlattı. Ben O'nu tanıma şansını hiç bulamamış, ancak sürekli onun hakkında anlatılanları dinlemiştim. Ne güzel dedim içimden. İyi bir adamın onun iyiliğine yakışarak yaşamış kardeşi... Dün bir adam öldü bu şehirde. Adam gibi adamlardan biri. Dün benim Günay Dayım öldü. Ama arkasından binlerce iyi konuşan bırakarak. Bugün ben sustum tanımadığım adamlar bana O'nu anlattı. Dün bir adam öldü bu şehirde. Adam gibi adamlardan biri. Allah'ım biz iyi bilirdik ve haklarımızı çoktan helal etmiştik, Sen'de rahmetinle muamele eyl

Acı gerçek

Kör bir anneyi çocuğunun ölümüne nasıl inandırırsınız? Peki kör bir çocuğa aksini? Bir eş, bir çocuk, bir kardeş, bir yeğen, bir anne, bir baba, cami avlusunda ki bir yabancı nasıl bakar ölüme... Ölümün varlığını sorgulayan beri gelsin! Geride kalan ve gidenin arasındaki bağın şiddetini bilen de!.. Biri bana tüm umudunla başladığın bir şeyin daha en başında neden bu kadar boktan gittiğini de anlatsın! Ulan hayat sana inat bu sefer bırakmak yok. Yok, dostum bu sefer değil!