Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ağaçlarıma Dokunma

Oy kullanabildiğim tüm genel seçimlerde oy verdiğim Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti millet vekilleri ile hiçbir seçimde oy vermediğim belediye başkanı ve belediye meclis üyelerine ve nadide muhalefete, Artık biraz silkelenip kendinize gelmeniz gerekiyor. Yapacağınız binalar Kabe olsa kutsallığı ve gerekliliği yoktur, eğer tek bir ağacı bile feda ediyorsanız. İlla yönelecek bir kıblemiz olması gerekiyorsa o taş ve betondan imar edilmiş bir şey değildir. Bunu anlayamıyor musunuz? Peygamberimizin "Kıyametin koptuğunu gözlerinizle görseniz dahi, elinizdeki fideyi dikiniz" öğüdünü duymamış olma ihtimaliniz yok! Hele bugün yaptığınız yapacağınız binaları kıble edinirken yöneldiğiniz tek şey, ne acı ki, "para" oluyor! Bunu da mı göremiyorsunuz? Eskiden beri yapıcı ve seviyeli muhalefet yapan insanlara ve bu muhalefet tarzına özenmişimdir. Özellikle Ak Parti iktidarı ile birlikte bu duyguyu unutmuştum. Bunun sebebi Ak Parti'nin çok iyi yönetmesi, her icraatın

Hayatımın Kitabı - (Yalan Bir)

Hafta sonu Kadıköy'de bir kitapçıya girdim. Rafların, ortaya dizilmiş kitapların arasında ne aradığını çok iyi bilen biri edasıyla dolaşmaya başladım! Bazı kitapları alıp inceledim. Hafiftiler! Kapak tasarımları ya da başlıkları değildi ilgilendiğim. Bazılarının yazıları çok büyüktü, seyrektiler! Yazarları ya da konusuyla da pek ilgilenmiyordum ama yine de yazarlar konusunda bir ön hazırlığım olmadığı söylenemezdi. Bazı yazarların çok "mantıklı" bazılarının çok "içten" yazdığını biliyordum. Bazı yazarlar içinden geldiği gibiydi! Dersime çalışmıştım! Ama bu da değildi aradığımı bulmama yardımcı olacak şey. Aklımdaki bir şeyi arıyordum! Aradığım kitap biraz ağır ve dolu olsun istiyordum.

Bana beni anlatan okumalar, dinlemeler

Bana beni anlatan yazıları seviyorum... “Çok yorgunum beni bekleme kaptan” - Nazan Bekiroğlu Biraz abartarak bu yazıyı kendime yakıştırıyor olabilir miyim? Çok yüksek ihtimal... ... Her defasında yanılacak, kırılırcasına dövülen kapıyı duymayacak, yanından geçip giden ezel tanışını tanımayacak, omuzlarından tutup sarsanı yalanlayacak kadar yorgunsun. Ya Rabbi! Yarattıklarının arasında benim dostluğuma dayanabilecek biri yok mu, diyen Şems’in yorgunluğuyla yorgun. Mevlânâ’yı görmeyecek, işitmeyecek denli. Benim ben, dendiğinde, sen değilsin sen, diyecek denli. ... --- Bana beni anlatan şarkıları da seviyorum... Gotye - Somebody That I Used To Know Somebody That I Used To Know Now and then I think of when we were together Like when you said you felt so happy you could die Told myself that you were right for me But felt so lonely in your company But that was love and it's an ache I still remember You can get addicted to a certain kind of sadness Like resig

Bir cevap geleceğinizi şekillendirir bazen...

Bir nedeni olur yol birlikteliklerinin. Yola çıkan kervanların bazı eksiklikleri, bozuklukları olur elbette. Ancak "Kervan yolda düzülür." atasözü dahi bir kervan olmayı gerektirir. Üyelerin kendi içlerinde ortak bir bağı vardır. En azından ortak bir hedefleri... Vecizeler güzeldir! Anlayan ve düşünene... Mesela, " Cesaret; o buz gibi yakan soğukluğuna rağmen, tüm çıplaklığınla gerçeğe sarılabilmendir. " demişim bir zaman önce. Eğer tüm çıplaklığımla ortadaysam, bırak iğneleri çok uzaklardan bana uzattığın parmağın bile canımı yakabilir. İçten bir gülümseme ise... Biri size " Birine ironinin ne olduğunu anlatmanın en değişik yollarından biri; ona, paylaşabileceğiniz en değerli şeyinizin yalnızlığınız olduğunu söylemektir. " dediğinde, verilecek en güzel cevap sessizlik değildir! Çünkü şair bence hatalı da olsa "Yalnızlık paylaşılmaz / Paylaşılsa yalnızlık olmaz." demiştir bir kere... "Yalnızlık bulaşıcıdır!" uyarısını aldığınızda

AB ile ilişkiler

Ah "ulan" diye başlayayım, ne olduysa bu AB başvurumuzu kabul ettikten sonra oldu. Önceden ne güzel gidip geliyor, peşinden koşuyor, sürekli kapısını çalıyorduk. Reddedildikçe hevesimiz artıyor. Israrla bir kez daha bir kez daha kapısını çalıyorduk. Gitti bizimkiler masaya yumruk vurdu! Hadi sizi aday yapalım dediler. Dediler ama hala bir umut vardı! Vardı çünkü müzakereler ha başladı ha başlayacak diye oyalıyorduk kendimizi! Bir "deli" daha gitti masaya yumruğunu vurdu! Bu sefer de müzakere masasına oturduk. Neyse ki birkaç ülke bazı müzakere başlıklarını dondurdu da yine bir umut doğdu! Sonra ne oldu? Ne olacak başarısız birliktelik çatırdadı. "Ulan," dediler muhtemelen, "bu Kıbrıs'ı nereden aldık içimize." Atsalar atılmıyor satsalar satılmıyordu. Sonra ekonomik bir kıriz patladı. Sonra bir tane daha... Sanırım önce İngiltere sonra Almanya'da mızırdanmalar başladı. Fransa da mızırdanır gibi oldu ama baktı ki kıriz ona da sirayet ed

Ayasofya açılsın diye Sultan Ahmet'te namaza durmak!

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kişisel olarak ya da danışmanları vasıtasıyla yaptığı ve kamu oyunu iyi kullandığı bir şey var: ortaya gündemle alakasız bir konu atıp onu ön plana çıkartmak. Bunu o kadar iyi yapıyor ki bir şekilde bir yerinden mutlaka bulaşıyorsunuz. Önceki hafta bir milli içecek tartışmamız olmuştu. Hatırladınız mı? "Ayran!" demişti başbakan. Bir hafta bunu tartışmıştı hem geleneksel hem de sosyal medya. Hatta kendi memleketlileri, "Olur mu canım, milli içeceğimiz çaydır!" diye gönül koymuşlardı. (Laf aramızda çayın Türkiye'deki varlığı daha yeni sayılır. Tarımsal olarak yetiştirilme geçmişi bir asrı bulmamıştır. Yani öyle milli olacak pek bir tarafı yoktur. Sudan sonra en çok tükettiğimiz içecek olduğunu göz ardı edersek.) Başbakan'ın bu tarz söylemleri niye kullandığını artık sıradan vatandaş olan ben bile farkındayken muhalefet ve medyanın bu söylemlerin üstüne atlamasını gerçekten anlamıyorum. Başbakan geçen hafta Ayasofya camii ile il

Armudun sapı üzümün çöpü

Hem malta erikleri hem de can erikler çürüdü mutfak tezgahında. Yeni bir şeyler söylemek lazımdı. Lakin eskiler tüm yeni söylenecekleri söylemişti. Bir karakter değişebilirdi, öyle söylenmişti. Ancak değişmeyen tek şeyin değişim olduğu da sanırım bir yalandı. Armudun sapı, üzümün hem çöpü hem de sapı vardı. Alt komşum ikisini de ayıklayıp dolaba öyle koyardı. Belki bildiğinden belki bilmediğinden belki de bilemeyeceğinden. Ama bunun ona da faydası olmazdı. Sonuçta üzümün çöpü armudun sapı vardı. Bir de hem malta erikleri hem de can erikler çürüdü mutfak tezgahında. Hocam, dün elektrik yoktu, sular da akmıyordu ayrıca. Ve yine de her şeye rağmen "iyi ki kitaplar var"dı...