Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eşek Arılarının Kovanını Tekmeleyen Kız (The Girl Who Kicked the Hornets’ Nest)

Milenyum (Millennium) serisinin son kitabını da bitirdim. Diğer kitaplar hakkında değerlendirme yaparken geniş bir şekilde özetini ve canım ülkeme olan benzerliklerini de yazacağımı söylemiştim. Şöyle ki; İlk kitap olan Ejderha Dövmeli Kız (The Girl with the Dragon Tattoo) ’ı yazarken, yazar Stieg Larsson konuyu buraya bağlamayı düşünmüş müydü, bilmiyorum. Ancak konu, çok yakından tanıdığımız bir derin devlet hikâyesine dönüşüyor. İkinci kitap olan Ateşle Oynayan Kız (The Girl Who Play with Fire) 'ın tam anlamıyla bir sonu olmadığını ve üçüncü kitabın konuyu doğrudan devam ettirdiğini söylemiştim daha önce.

İntiharın genel provası*

Bir dolu insan toplanmış seyrediyor. Uç bir örnek çıkıp bağırmıyor, “hadi atlasana” diye, son zamanların aksine. Ama yine de seyrediyor kalabalık. Belki de merak ediyor sonucu. Atlarsa ne olur yorumları havalarda uçuşuyor belki de. Kimi bu kadar yakından şahit olmasına şaşırıyor böyle bir şeye. Polis, bir yandan etraftaki kalabalık bir yandan trafikle uğraşıyor. İtfaiye, ön hazırlıklarını yapmış, daha iyisini yapmak için çırpınıyor. Cankurtaran, “olay” yerinde çoktan... Olay? Olay, çatıda bir adam olması! Olay, kalabalığın orada olması! İtfaiye, polis ve cankurtaranın aynı anda aynı yerde olması! Olay, bir intiharın genel provası! Olay, çatıda bir adam olması..! Çatıdaki adam son bir bakış atıyor etrafına ve bırakıyor kendini boşluğa. Yok, hayır atlıyor aslında. Bırakmıyor kendini. Uzmanlar bunu analiz ettiklerinde böyle mi algılarlar acaba? Bir kararlılık göstergesi! Ya da açılan brandaya doğru bilinçli/bilinçsiz bir yöneliş mi? Olay, çatıdaki bir adam ve bir int

Modern Yanılgı

Sevmiyorum bu modern zamanları Telefonların biz olmayan yanlarını Ben, "Bu akşam ölürüm kimse tutamaz" diyorum, Demek istiyorum. Karşımdaki okuyor; "Bu aksam olurum..." Sevmiyorum bu modern zamanları

Atesle Oynayan Kiz (The Girl Who Play with Fire)

Stieg Larsson’un Milenyum("Millenium") serisini okumaya devam ediyorum. İlk kitabı bitirdiğimde diğerlerini ara vererek okurum diye düşünmüştüm ki öylede yaptım. Araya birçok kitap girince ikinci kitap daha yeni bitti. Ancak üçüncüyü ara vermeden okumak elzem oldu. Bir ön uyarıda bulunayım; eğer ikinci kitaba başlamadıysanız ve Türkçesinden okumayı düşünüyorsanız üçüncü kitabın çevirisi çıkmadan başlamayın. Zira sonra çok canınız sıkılabilir beklerken.

Toyota Pazarlama Ve Satış Anonim Şirketi

Türkiye’nin en kötü müşteri memnuniyetine sahip firma: Toyota. Onlarca telefon görüşmesi, sayısız yazılı başvuruma rağmen, haksız olduğumu düşündüklerini söylemek için dahi tarafıma dönmemiş bir firmadan bahsediyorum. Japonya ve Avrupa bölgesine dahi şikâyetlerimi ilettim. Ancak Türkiye’de farklı bir firma olduğunu ve tüm şikâyetlerle ilgilenmesi gerekenlerin onların olduğunu öğrendim. (Satışı başka firma, üretimi başka firma yapıyormuş Türkiye’de) Onları kime şikâyet edeceğimi sorduğumdaysa hiçbir cevap alamadım. Bu Toyota'nın dışarıda da berbat bir müşteri memnuniyeti anlayışı olduğunu gösteriyor. Eğer Türkiye’de araç almayı düşünüyorsanız listenizden Toyota’yı hemen silin. Firmaların kalitesi sorunlu zamanlarda ortaya çıkar. Sorununuz yokken tüm firmaların müşteri memnuniyeti üst sınıftır. SAKIN Toyota  ALMAYIN! Toyota Pazarlama Ve Satış Anonim Şirketi’ndeki herkes çok acil müşteri memnuniyeti eğitiminden geçmeliler. İçyapılarını sorgulamalılar. *Internette arayanlar bulsun

Gündoğdu, Rize'de aslında ne oldu?

26 Ağustos günü Gündoğdu’da bir felaket senaryosu gerçek oldu. Yörenin en yaşlı insanı bile buna benzer bir şey hatırlamıyordu; bir tek ona da babasının anlattığı benzer bir olay vardı. Tam bir asır önce… 26 Ağustos günü Rize’de metrekareye 166 kilogramdan fazla yağmur düştü. Ancak bu ölçümler Gündoğdu’da ki yağışı değerlendirmek için doğru bir istatistik sunamaz. Orada olanlar 2 metre ötesini göremeyecek kadar yoğun ve kuvvetli bir yağış olduğunu söylüyorlar. Hatta hayatta ki hiç kimse böyle bir yağışı hatırlamıyor. Tabii bu normal bir yağmursa! Aşağıda neden böyle söylediğimi de anlatacağım. Rize’ye gitmeden önce ben de çay ekimi ve arazi yapısının bu felakete yol açtığını düşünmüştüm. Evet, bunun da etkisi var mutlaka. Tarım politikaları, yöre halkının cahilliği, ağaçsızlaşan araziler bunların hepsi bu felakette etken. Ancak bu kadar da basit değil. Bu felakette Gündoğdu deresi taşarak 130’dan fazla aracı önüne katıp sürükledi ve hepsini kullanılamaz hale getirdi. Bizim evimizin ö