Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dış Politika

Reel politik konuşmaktan, günlük siyasetin hamasetinden kurtulamadık. Yine eskiye döndük. Aman efendim şununla iyi geçinmek lazım terör azar! Aman efendim buna dikkat etmek lazım turizm sektörü batar! Adam düpedüz diktatör ve ülkenin seçilmiş devlet başkanı idama mahkum edilmiş bir şekilde hapiste ama bize ne! İyi ilişkiler geliştirmek önemli... Onun ayağını yıka, bunun kıçını yala... Ne güzel dış politika... Onurlu yalnızlık reel politik gereği saçmaymış ve işletilemezmiş. Mazlumun hakkını haykırmak "dostlarımızı" gücendiriyormuş. İlhak edilen yerlere ne karışıyormuşuz. Lakin ilhak etmesek de Kıbrıs meselesinde biraz daha ılımlı olup AB, ABD, İngiltere ve Rusya ile görüş alış verişinde bulunmak ve onları dinlemek çok önemliymiş... Bu onların bizim işimize karışması anlamına gelmiyormuş. Çok açık ve net bir şekilde yazayım. Düne kadar uyguladığımız dış politikanın yegane yanlış tarafı ülkelerin içinin karışmasına ve iç savaşlara zemin hazırlamasına yol açmasıydı

Şaşkın Demokrat

Siyaset konuşmaktan iflahımız kesildi. Haberlerde siyasetçi görmediğimiz gün kalmadı! Siyasetsiz konuşabildiğimiz şeylerin de sayısı oldukça azaldı. Bir de bu ortamda herkes demokrasi havarisi, herkes aşırı demokrat. Peki ama kime ve nasıl? Demokrasi dediğimiz şey; bir gurubun, yine aynı gurup adına gurubun yararlarını gözeterek kararlar alması için gurubun bütünü ya da çoğunluğu tarafından seçilmesine verilen ad olarak kullanılıyor. Oysa bu kadarla sınırlı değil. Doğrudan demokrasi, katılımcı demokrasi ve hatta komünist demokrasi gibi türevleri dahi var. Hepsinde topluluğun yararı ve faydasının gözetilmesi ortak payda olarak karşımıza çıkıyor. Kimi eşitlikçi olarak adeleti ve dolayısıyla herkesin mutluluğunu sağlamanın mümkün olduğunu savunurken, libarel demokrasi gibi kavramlar hak edenin hakettiği kadar fayda sağladığı sistemin en iyisi olduğunu söylüyor. Peki biz ne diyoruz? Özel yaşantımızda ne durumdayız? Kendi hayatlarımızdaki toplulukları nasıl yönetiyoruz? Nasıl yöneti

"Benim"

Yazamıyorum artık! Çünkü tarih değil neredeyse hayat tekerrürden ibaret. Şu günlükte kimi sadece bir cümleden kimi birkaç cümlecikten oluşan 436 tane yazı var. Hatta bunların bazıları bana ait bile değil. Ama nerdeyse karşıma çıkan herkese söyleyecek tüm sözleri yazmış, tüm mesajarı vermişim gibi geliyor. Kimi yazıların arasında gizlenmiş kalmış; " Ben diyen insandan korkarım! " kim kendini doğrudan başlıktan haykırmış. Ama yok! Olmuyor! İnsanlara "ben" demenin, "benim" demenin çirkinliğini anlatamıyorum. Benim evim... Benim işim... Benim "eşim"... Benim çocuğum... "İmtihan" benim dediklerimizle başlıyor. Keşke bilebilsek!..