Türkiye'de 6 Şubat 2023 günü öyle bir deprem fırtınası yaşadık ki 10 şehrimiz hayatı tamamen durdurcak bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman gibi şehirlerimiz afeti aynı gün 2 kez yaşadı.
Bu çağda bazı şeyleri uzun anlatmak çok zor. Çağ hızlı tüketim çağı ve bu nedenle uzun metinlerden hoşlanmıyoruz. Eğer varsa eskiler bile videoları tercih ediyor. Böyle bir girizgaha ne gerek vardı inanın ben de bilmiyorum. Belki de o kadar doluyum ki kısa kısa yazıp geçmek canımı sıkıyor.
17 Ağustos 1999 depreminde organize olabilecek bir ortam yokken sivil inisiyatif ile herkes bir işin ucundan tutmaya çalışmıştı. Naçizane bir şekilde ben de katkıda bulunmak için bir ekibin parçası olarak bölgeye gitmiştim. Elimizde 4 kamyon malzeme ile sokak sokak dolaşmış ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalışmıştık. Sonunda ihtiyacı olanlara tam anlamıyla ulaşamadan ve bir yaraya doğru düzgün merhem olamadan dönmek zorunda kalmıştık. Yardım malzemelerini teslim edecek depo bile bulmak saatler sürmüştü. Acı anılar zihnimde hala canlı duruyor.
Bu sefer de daha ilk anda bölgeye gitmek istedim, muhtemelen birçok kişi benim gibi düşünmüştür. Ama bu sefer ne geçen seferki gibi bir ekibim vardı ne de onlarca yardım kuruluşu ve devlet kurumuna rağmen biz sivil gönüllüleri organize edecek bir yapı. Yanlış anlaşılmasın gönüllü derken hiçbir organizasyonun içine önceden dahil olmamış sivil insanlardan bahsediyorum. AFAD ve KIZILAY gibi organizasyonlara önceden gönüllü olmuş, ilgili eğitimlerini tamamlamış insanlar hızlıca bölgeye gittiler. Ama işte insan vicdanen rahat edemiyor. Helal lokmasını yutamıyor, yastığına baş koyup uyuyamıyor.
Geçmiş tecrübeden hareketle tam bir organizasyon olmadan yabancı bir bölgeye, şehre gidip faydalı olmak çok zor. Bölgeye gittikten sonra orada yük olmadan kendi kendinizi idame edebilecek plan ve ekipmana sahip olmak lazım. Kaosu arttırmayacak şekilde yardımcı olabilmek lazım.
İhtiyaç olur diyerek geçen yıl ilk yardım eğitimi ve sertifikası almıştık. Şimdi anlıyorum ki böyle afet dönemlerinde şikayet etmek yerine önceden ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli bir şekilde ilerlemek lazımmış. Hem bireysel olarak hem de kurumsal olarak bu çalışmaların içinde yer almak lazımmış. Evi, iş yerini ve geri de kalacak olanları da planlayarak hareket etmek lazımmış. Keşke deprem gününü beklemek yerine daha öncesinde hazırlıklarımı yapsaydım.
Keşke bu yaşananlara ve bu hazırlıklara harcayacağımız enerjiyi bu olayların yaşanmaması için harcayabilsek. Ama gerçeklik buz gibi soğukluğuyla ortada duruyor. Afetler yaşanmaya devam ediyor. Biz eski yapı stokları ve bilinç yapısı ile yaşamaya devam ediyoruz.
Şimdi ilgili yerlere başvurularımı yaptım. Cevap bekliyorum. Şunu unutmamak lazım. Devlet biz bireylerin bütününü temsil eder. Yani biz neysek devlet de odur.
Bu çağda bazı şeyleri uzun anlatmak çok zor. Çağ hızlı tüketim çağı ve bu nedenle uzun metinlerden hoşlanmıyoruz. Eğer varsa eskiler bile videoları tercih ediyor. Böyle bir girizgaha ne gerek vardı inanın ben de bilmiyorum. Belki de o kadar doluyum ki kısa kısa yazıp geçmek canımı sıkıyor.
17 Ağustos 1999 depreminde organize olabilecek bir ortam yokken sivil inisiyatif ile herkes bir işin ucundan tutmaya çalışmıştı. Naçizane bir şekilde ben de katkıda bulunmak için bir ekibin parçası olarak bölgeye gitmiştim. Elimizde 4 kamyon malzeme ile sokak sokak dolaşmış ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalışmıştık. Sonunda ihtiyacı olanlara tam anlamıyla ulaşamadan ve bir yaraya doğru düzgün merhem olamadan dönmek zorunda kalmıştık. Yardım malzemelerini teslim edecek depo bile bulmak saatler sürmüştü. Acı anılar zihnimde hala canlı duruyor.
Bu sefer de daha ilk anda bölgeye gitmek istedim, muhtemelen birçok kişi benim gibi düşünmüştür. Ama bu sefer ne geçen seferki gibi bir ekibim vardı ne de onlarca yardım kuruluşu ve devlet kurumuna rağmen biz sivil gönüllüleri organize edecek bir yapı. Yanlış anlaşılmasın gönüllü derken hiçbir organizasyonun içine önceden dahil olmamış sivil insanlardan bahsediyorum. AFAD ve KIZILAY gibi organizasyonlara önceden gönüllü olmuş, ilgili eğitimlerini tamamlamış insanlar hızlıca bölgeye gittiler. Ama işte insan vicdanen rahat edemiyor. Helal lokmasını yutamıyor, yastığına baş koyup uyuyamıyor.
Geçmiş tecrübeden hareketle tam bir organizasyon olmadan yabancı bir bölgeye, şehre gidip faydalı olmak çok zor. Bölgeye gittikten sonra orada yük olmadan kendi kendinizi idame edebilecek plan ve ekipmana sahip olmak lazım. Kaosu arttırmayacak şekilde yardımcı olabilmek lazım.
İhtiyaç olur diyerek geçen yıl ilk yardım eğitimi ve sertifikası almıştık. Şimdi anlıyorum ki böyle afet dönemlerinde şikayet etmek yerine önceden ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli bir şekilde ilerlemek lazımmış. Hem bireysel olarak hem de kurumsal olarak bu çalışmaların içinde yer almak lazımmış. Evi, iş yerini ve geri de kalacak olanları da planlayarak hareket etmek lazımmış. Keşke deprem gününü beklemek yerine daha öncesinde hazırlıklarımı yapsaydım.
Keşke bu yaşananlara ve bu hazırlıklara harcayacağımız enerjiyi bu olayların yaşanmaması için harcayabilsek. Ama gerçeklik buz gibi soğukluğuyla ortada duruyor. Afetler yaşanmaya devam ediyor. Biz eski yapı stokları ve bilinç yapısı ile yaşamaya devam ediyoruz.
Şimdi ilgili yerlere başvurularımı yaptım. Cevap bekliyorum. Şunu unutmamak lazım. Devlet biz bireylerin bütününü temsil eder. Yani biz neysek devlet de odur.
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikriniz varsa buradan buyurun...