Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tercih

Hangisi daha iyi? Birini tanımaya çalışarak sevmek mi? Birini sevdiğiniz için tanımaya çalışmak mı? Birini olduğu kişi olduğu için sevmek mi? Birini gelecekte olabileceği kişi için sevmek mi? Ya da... Birini, sizi dönüştüreceği kişi için sevmek mi? Birini, sizinle olacağı kişi olduğu için sevmek mi? Ya da... Birinin yukarıdakilerden birini seçip sizi sevmesi mi? Hangisi daha kötü?

Savaş

Tüm zırhımı donanmış çıkmıştım yola Belimde silahların dünden unutulmuş itikadı Yalan olmuş solgun yüzlerin kara tahtı Bakınıp durdum, ah yaşamın o iki yüzü İki seçenek önünde; yaşamak ve ölmek Bembeyaz bir savaş elbisesi içinde

Bir hayalim var!

Dostum, benim bir hayalim var! Hayalleri yerine daha çok gerçekçi beklentileri olan benim de bir hayalim var. Düşünebiliyor musun? Daha doğrusu iki hayalim var. Biri diğerinin önünde engel olan iki hayal. Bir tercih yapılması gereken hayaller. Dostum, ne saçma değil mi? Aynı anda birden fazla hayalim olamayacakmış gibi yaşıyor olmam. Aslında ben de böyle öğretilmedim. Hayal kırıklıklarından sonra olmuş bir şey de değil bu. Tıpkı gece rüyalarımın beni terk etmesi gibi terk etti hayallerim de beni. Neden sonra, ne zaman? Hiç bilmiyorum. Ama bir süre önce yeniden belirdiler. Dostum, bu iki hayalden birini bazı kişiler biliyor. Öyle bir oda var ki hayalimde; üç duvarı rafları okuduğum ve okumak istediğim kitaplarla dolu olan kitaplıklarla döşeli, ortasında bir ateş ocağı - şömine denen burjuva olayından bahsetmiyorum, icabında üzerinde tahta şişlere geçirilmiş et ya da mısır közleyebileceğim bir ocaktan bahsediyorum -, bir berjer koltuk ve önünde de bir puf olacak tabii - evet, burjuva...

Nisa suresi 75. ayet

"Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, "Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?"

Nereden baksan tutarsızlık!

Dostum, şu benim için değişmez bir olgudur; Ölümün ardından konuşmam, konuşanı da sevmem. Örnek bir olay oldu geçtiğimiz gün. Hemen her zaman yaptıkları gibi bazıları yine son günlerde yılların yaşlanmışlığına vurarak medeniyet yanılsamasını insanlara yutturmaya çalışıyorlar. Bazıları geçmişten dem vurarak bir tek kişinin* yaptığının yanlışlığından dem vuruyorlar. Hatta bunu çoğunluk yapıyor. Ama bizim geçmişimiz bu kadar sığ değil ki... Ben yine ölenin arkasından konuşmayacağım. Ancak arkasından konuşanların arkasından konuşacağım. Buraya pek uymasa da bir söz var ya "Kraldan daha çok kralcı olmak". Arkadan konuşanlar ölene bir çift kanat ve başına da bir hare eklediler. Sonra biri de çıktı dedi ki; "Bu ne mahalle baskısıdır!" ve vurun abalıya olayı başladı yeniden. Dostum, bizim bu dönemde övgümüzün de sövgümüzün de haddi yok. Yapmaya çalışırken yıkıyoruz hep birlikte. Oysa bıraksak öleni ve gitse... Sadece gitse, gitse ve artık kendi hesabıyla kendi başına ...

Kaos

İlk ne zaman tanıştım? Tam olarak hatırlamıyorum, sanırım 98 ya da 99 yılıydı. O kadar ki günlüğe isim düşünürken Kör Saatçi 'deki plansız düzensizlikler ve karşıt görüşü olan planlanmış düzen kavramını ifade eden " Saatçi * ve Kör Saatçi **" kavramlarını seçmiş ve spot olarak da " Kâinatta mutlaka bir düzen hâkim olmalı. Eğer öyleyse bu düzen neden Kaos olmasın..! " diye eklemiştim. Konusu doğrudan kaos olmasa da hediye bir kitap olan Kör Saatçi ilk kitaptı bu konuda okuduğum. ( Kör Saatçi raslantısal bir düzenin varlığını savunur.) Ondan sonra ne kadar kitap okumuşum aynı konu etrafında dönen farkına varmamıştım. O kadar çok yazar ve kitapla tanışmışım ki bunu ancak özet denebilecek bu kitapla tanışınca fark ettim. İçinde adını bilmediğim ya da kitbını veya en azından birkaç makalesini okumadığım kişi yok gibi. Kaos denilen kavramı merak eden varsa bir göz atmasında fayda var. Gerçekten güzel bir özet olmuş...