Ana içeriğe atla

Limon Ağacı*

Sonunda bitti. Evet, bunu dedirtecek kadar kötü bir başlangıç ve çeviri ile ite kaka, epeyce bir zamandan sonra Limon Ağacı’nı okumayı bitirdim. Şimdiye kadar yarıda bıraktığım kitap sayısı oldukça azdır. Ancak bir ara bunu bıraksam mı diye düşünmedim değil.

Bir akşam iş çıkışı metroda giderken İrfan sordu, “Hayırdır, uzun zamandır bu kitap elinde?” diye. Ben de, “Sorma, sanırım okuduğum en kötü kitap sıralamasında ilk üçe oynuyor” demiştim. O anda yandan hiç tanımadığım biri, “O kadar da kötü değil hakkını yemeyin” gibi bir şeyler söyledi. Garip kitap, garip kişiler, garip yorumlar.
Neyse… Yahudilere Avrupa’da yapılan zulmü hep eleştirir ya günümüz dünyası. Bu kitabı okuduğunuzda doğrudan aklınıza “Sizin onlardan ne farkınız var?” sorusu takılıyor. Pek fazla olmayan Yahudi tanıdıklarıma bir sonraki görüşmem de bu kitabı okuyup okumadıklarını mutlaka soracağım. Eğer okuduysalar da yukarıdaki soruyu yönelteceğim. Gerçekten cevaplarını merak ediyorum…

Limon Ağacı’nın önyargılarımı yıktığını ya da bakış açımı değiştirdiğini söyleyemeyeceğim. Dalia ve Beşir’in insani ilişkileri ve çabaları takdir edilebilecek şeyler. Ama savaş sırasında Osmanlı padişahının Yahudilerle ilgili aldığı tavırları öğrenmek de ilginçti doğrusu. (Evet, iyilikler başa kakılmaz ama o zor durumdayken aldıkları yardımların bugünkü gibi bir aymazlık ve insanlık dışı uygulamalara ulaşmış olması gerçekten üzücü…)

Sonuç olarak Filistin – İsrail meselesinin dünü ve bugününü romana benzer ama tamamen resmi ve yayınlanmış kaynaklara dayanarak ilerleyen bir kitaptan okumak zor olsa da ilginçti. –Siyaset ve dalaşmalardan uzak bir şekilde- Neyse ki bitti…


Not: Kitabın ilk sayfasında yayın evinin bir nevi özrü var. Bir önceki çeviri için. Bu böyleyse diğeri için yorum dahi yapamıyorum. Aman dikkat onu okumaya çalışıp daha bir hayal kırıklığı yaşamayın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

“Herkes ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir.*”

Bir cümle, bazen bir yerlerde okuduğunuz, bazen birinin söylediği, bir filmde duyduğunuz ya da birinin gözünüzün içine sokarcasına haykırdığı, bir konu hakkındaki tüm düşüncelerinizi aktarabilir. Öyle bir hisse kapılırsınız ki sanki ömrünüz boyunca düşünseniz, araştırsanız ve didinseniz görüşlerinizi, düşüncelerinizi bu kadar güzel, net ve öz olarak anlatamayacakmışsınız gibi gelir. Geçenlerde bir arkadaşla, hiç kimsenin etrafındakilere karşı dürüst ya da gerçekçi olmadığından konuşuyorduk. O gün bunu anlatmakta oldukça zorluk çekmiştim. Şimdi düşüncelerimi bu konuya bu kadar yoğunlaştırmışken bile zorlanıyorum. Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim bu dürüstlük ya da gerçekçilik hayatın geneline karşı bir şey değil. İnsanların ikili ilişkilerinde kendilerine ve dışarıdakilere karşı olan dürüstlük ve gerçekçilikten bahsediyorum. Geçmişi doğal olarak bilemiyoruz ama bugün kimse karşısındakini gördüğü gibi kabul edip o şekilde yaklaşmıyor ve yargılamıyor. Kendi duyularımızla öğrendi