Ana içeriğe atla

Erdoğan'ın kaçırdığı fırsat!..*

Ah benim Sevgili Başbakanım ah!.. Bu kaçıncı fırsattır kaçırdığınız.. Bu ülkede, gelişmekte olan, demokrasi kavgası veren bu ülkede, başbakanın bir "Davranış Danışmanı" bir Mentör"ü olmaz mı?.. Tüm dünya liderlerinin var.. Bir Acar Baltaş.. Bir Turgay Biçer!..
Şimdi bakın. Başbakan Meclis'te, AKP Gurubu'nda konuşuyor.. Nükleer Enerji santralinden söz ediyor.. Tam bu sırada, balkondan, dinleyici koltuklarından aşağı bir pankart sarkıyor..
"Mersin, Sinop Nükleer enerji istemiyor.. Greenpeace.."
..Ve başbakan her zaman olduğu gibi çıldırıyor..
"Açın kapıları.. Medya gelsin.. Bunu çeksin. Mal bulmuş magribi gibi yayınlasınlar" gibisinden önce medyaya, sonra pankartı asanlara sallıyor.. "Ellerine paçavra sıkıştırılmış adamlar.. Bu memleketi bunlara teslim edemeyiz.. Beğenmiyorsanız çekin gidin.. Falan filan.."
Bu sırada Meclis TV yayında.. TRT, NTV başta pek çok haber kanalı canlı yayın yapıyor. Ekran başında olanlar öfkeden deliye dönmüş bir başbakan seyrediyorlar..
Bu mudur?..
Politika bu mudur?.. Liderlik bu mudur?..
Demokrasi önderliği bu mudur?.
Pankartı asanlar, dünya çapında bir evrensel çevre gurubu Greenpeace'in temsilcileri.. Bu eylemler, sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde yapılıyor.. En çok da nükleer enerji aleyhine yapılıyor.. Bu yüzden Greenpeace'in arkasında petrolcülerin olduğu söylentisi yaygın.. Ama kim ne derse desin, prestijli bir gurup..
Şimdi böyle bir gurubun protestosuna, demokratik yaklaşım fırsatı kaçırılır mı?..
"Bakın arkadaşlar.. Bakın medya mensupları.. Bu ülkede demokrasi hem de nasıl var?.. AKP'nin gurup salonunda başbakanı protesto eden bir pankart açılabiliyor ve biz onları saygıyla karşılıyor, sevgiyle kucaklıyoruz.. Protestocu dostlarım.. Haklı olabilirsiniz.. 'Tarihi eserler, doğal güzellikler su altında kalıyor' diye hidro elektrik santraları protesto edenler de haklı.. 'Doğayı, havayı kirletiyor' diye ülkemizde bol bulunan düşük değerli kömürleri değerlendiren termik santralarla karşı çıkanlar da haklı.. 'Dışa bağımlı' diye doğalgaz ve petrol santrallarına 'Olmaz' diyenler hem de nasıl haklı.. Bugün Enerji Bakanım açıkladı.. Gelecek on yıl içinde gaz ve petrol için dışa ödememiz gereken para 460 milyar dolar.. Nükleere, dünyanın en büyük uranyum rezervlerine sahip Türkiye'de hem de Nükleer enerjiye karşı çıkan sizler de haklısınız.. Peki ülke elektriksiz kaldığında, enerji sıkıntısına düştüğünde, evlerde kısıtlamalar, fabrikalarda zorunlu tatiller ve işten çıkarmalar başladığında protesto edenler haksız değiller mi?.. Bu ülkeye enerji lazım.. Nasıl, nerden bulacağız?. Her türlü enerjiye karşı çıkanlar haklıyken, nerden bulacağız?.
O pankartı asan arkadaşım.. Hemen gel.. Seni Enerji Bakanlığı'na yollayayım. Orada uzmanlara anlat niçin karşı olduğunu.. Onlar da sana anlatsınlar, Avrupa'da kaç nükleer santral olduğunu.. Sıkıntı yıllarında bize enerji satan Bulgaristan'daki, hem de kontrolümüzde olmayan santralin sınırımıza, Edirne'ye kaç kilometrede olduğunu göstersinler.. Nükleer enerjinin artık Çernobil demek olmadığını anlatsınlar.. İkna edemezlerse seni.. Sen onları ikna edersen, enerjiden vazgeçip, Taş Devrine dönmeye.. Olur.. Demokrasi, halkın rejimi.. Halk, Taş Devri isterse döneriz, ne yapalım" deseydi eğer, o gece televizyonların ana haberleri nasıl başlar, ertesi sabahın gazeteleri hangi manşetlerle çıkar, hatta dünya medyası, Türkiye'den nasıl alıntılar yapardı bir düşünün..
Ağzından "Demokrasi" lafı düşmeyen bir liderin, "Nasıl demokrat olunur" dersini hepimize kendi eylem ve söylemleri ile göstermesi gerek..Erdoğan'ın eline bu fırsat her gün, hem de birkaç kez geçiyor.. Ama her defasında tepkisi "Kasımpaşa Delikanlısı" öfkesi oluyor..
Yazık oluyor!..



* Hıncal Uluç'un Sabah gazetesindeki 11 Şubat tarihli köşe yazısıdır

Yorumlar

  1. nası oluyo da bu adam(!)a "sevgili" diyebiliyosun ya?
    hemşehrin diye mi?

    YanıtlaSil
  2. Melek (Cüzzamlı bir melek düşünemiyorum),

    Yazı Hıncal Uluç'un yazısı ve fakat noktası virgülüne kadar katılıyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

“Herkes ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir.*”

Bir cümle, bazen bir yerlerde okuduğunuz, bazen birinin söylediği, bir filmde duyduğunuz ya da birinin gözünüzün içine sokarcasına haykırdığı, bir konu hakkındaki tüm düşüncelerinizi aktarabilir. Öyle bir hisse kapılırsınız ki sanki ömrünüz boyunca düşünseniz, araştırsanız ve didinseniz görüşlerinizi, düşüncelerinizi bu kadar güzel, net ve öz olarak anlatamayacakmışsınız gibi gelir. Geçenlerde bir arkadaşla, hiç kimsenin etrafındakilere karşı dürüst ya da gerçekçi olmadığından konuşuyorduk. O gün bunu anlatmakta oldukça zorluk çekmiştim. Şimdi düşüncelerimi bu konuya bu kadar yoğunlaştırmışken bile zorlanıyorum. Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim bu dürüstlük ya da gerçekçilik hayatın geneline karşı bir şey değil. İnsanların ikili ilişkilerinde kendilerine ve dışarıdakilere karşı olan dürüstlük ve gerçekçilikten bahsediyorum. Geçmişi doğal olarak bilemiyoruz ama bugün kimse karşısındakini gördüğü gibi kabul edip o şekilde yaklaşmıyor ve yargılamıyor. Kendi duyularımızla öğrendi