Ana içeriğe atla

... buz gibi soğurum sizden!

Hatırlatmayın...

Bir de mezarlığa yazmışlar "Her canlı ölümü tadacak"mış! Birde bunun nefis'li olanı varmış! "Her nefs ölümü tadacak"mış!

Kaldırın oradan o "yazıyı"...

Ne çirkin "cümle" o!..

Boğazın dibinden tünel geçirilmiş, gökdelenlerin yakında birbirini deleceği bir Türkiye'de ve yüzyılda hala nelerden bahsediyorsunuz! Ne çirkin! Adamlar bırak dünyayı, denizin dibine kazık çaktılar! Ben neden göçecekmişim! Estetik ameliyatı var. Yaşlanmayı gizleyen, geciktiren kremleri var. Hiç olmadı badana boya malzemeleri var!

Gencecik adamların, kadınların ağzında ne çirkin bir kelime ölüm! Hiç yakıştıramıyorum!

Hatırlatmayın!.. İstemiyorum!..

Unutmadan bugün de 17 Aralık! Düğün günü, hani beyazlar içinde adamlar kendi etraflarında dönüp dans ediyorlar. İşte o gün! Ne eğlence ama ya!.. Kafa bi dünya olur inan ki!.. Gerçi o soyunur gibi dansları ve kafalarındaki külahları falan hiç anlamıyorum! Ama olsun eğlenceli!..

O "uzun kaval"ın sesini de çok beğeniyorum! Ama modern müziklerin arasında daha çekici. Böylesi biraz "banal"!

Neydi ya bir de çok satanlar listesine girip çıkan bir kitabı vardı hani! Heh hatırladım; Şems'in gözyaşları. Yok yok Aşkın Gözyaşları mıydı? Aman neyse... Kimin okumaya vakti var ki! Yakında nasılsa filmini yaparlar.

Ne diyordu sahi o fırıl fırıl dönülen dansın hocası?!

"Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse "Tehlikeye atılmayın" emri de onadır. Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının açılışından ibaret olursa ona... "Haydin, çabuk olun" hitabı gelir. Ey ölümü görenler, uzaklaşın.... Ey haşri, dirilmeyi görenler, çabuk olun!"

Yok canım o neşeli adam böyle şeyler söylemez!.. Uydurdum herhalde...

Ha bir de babasının mezarı üstüne türbe yapılmasına izin vermemiş "Gökyüzünden daha güzel çatı mı var?" diyerek. Kendisi öldükten sonra yapmışlar türbeleri... Ama iyi ki yapmışlar!

Aman neyse hadi kop kop kopalım biz! Bu gece düğün gecesi...

Yorumlar

  1. Tabi ki senin düşüncen ve düşüncelere, fikirlere her daim saygım vardır.
    Sen bu şekilde söylüyorsan kesinlikle sema törenlerini izlememişsin, o manevi atmosferi yaşamamışsındır. Bir Konya'lı olarak seni Konya ya davet ediyorum. Buraya gelip buraları ziyaret ettikten sonra bence fikirlerin değişecek.
    Ve Sinan Yağmur'un kitabı olan Aşkın Gözyaşları. Kesinlikle okumalısın. Konya ya gelirsen Sinan Yağmur'un kitap evine gelmeyi de ihmal etme. Sinan Yağmur ile yapılan bir sohbet, Mevlana'dan, Şems'ten, onların dostluğundan konuşmak çok güzel

    YanıtlaSil
  2. neden bilmem sürekli şu ayet gelir aklıma ''Seslerinizi Peygamberin sesinden çok çıkarmayın''' (eksiğim varsa düzeltin)

    Neyse işte...Görsel sanat adına güzel gösteriler !..

    YanıtlaSil
  3. Kısaca bir düzeltme yapmam gerekiyor sanırım; Bu yazı Mevleviliğe ya da Mevlana'ya ve O'nun görüşlerine eleştiri ya da yergi içermez. Onun da ötesinde hiçbir cemaat ya da tarikata da eleştirel bakmaz.

    YanıtlaSil
  4. Bu blog sahibinin hiç bir cemaat ya da tarikatlere eleştirel yazı yazmayacağını tahmin ediyoruz...(en azından bütün olarak)

    YanıtlaSil
  5. yazdıklarım yanlış anlaşıldı sanırım ben yergi yapılıyor demedim. sadece sema töreninin ancak o atmosfer içine çekildiği zaman gerçekten anlaşılabildiğini söylemek istemiştim

    YanıtlaSil
  6. İronik bir yazı olmuş. Dikkat, bu bir durum tespitidir!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Ne çok şey oluyor oysa...

Günlük tutmaya eli gitmiyor insanın. Ne çok kişi göçtü geçtiğimiz yıl diye yazıyordum birkaç yazı önce. Ama o zaman daha kayıpların bitmediğini bilmiyordum. Beklemiyordum. İnsan beklemediği yerden yara alıyor. Bir, iki, üç... Bitmiyor. Eksiliyorum. Giden gidiyor da geri kalan her seferinde biraz daha eksiliyor. Yazamadım. Çocukluğumdan büyük bir parça gitti. Gençliğimin en sert, en güzel, en mert anıları gitti. Yazamadım. Öğretilerim, öğretmenlerim, dostlarım, akrabalarım gitti. Biriktirdiklerimi de alıp gittiler. Yazamadım. Bunu not düş tarihe, tarihinde not düş diye düşündüm çok zaman. Elim gitmedi bir türlü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kişiye nasihat olarak ölüm yeter" buyurmuş. Geriye bakıp düşündüğümde ölümle gerçekten tanıştığım ilk zaman 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Ölümün ne olduğunun musallada yatan abim ile tek başıma kaldığımda fark etmiştim. O günü hiç unutmadım. O gün gibi hiç üzülmedim. Ama bu sene bir başka... Artık kayıplardan, cenazelerden, bizzat içi