Ana içeriğe atla

Frenk üzümü

Geçen sene Ekim gibi Rize’den dönerken getirdim yanımda. Tam 1200 km toprağını dahi dökmeden arabanın en güvenli yerine yerleştirip getirdim, görüşümü engellemesine aldırmadan. Buraya ilk getirdiğimde tek yaprak dahi yoktu üzerinde. Ben pek anlamadığım için babam sağ olsun saksını değişti, yeni toprak ilave etti, gübresini ayarladı, budadı. Epeyce ilgilendi yani kısacası. Onlar gittiğinden beri de ben ilgileniyordum. Bir iki kez dışında sulamama bile gerek kalmadı, yağmurlar sağ olsun.

Hemen ki bir sene bekledikten sonra ilk salkımlarını vermişti bir ay kadar önce. Ancak İstanbul’da ve balkonda böyle bir meyve yetiştirmek hiç kolay olmuyormuş onu anladım. Nerdeyse hafif belirginleşen her taneyi kumrular ve serçeler afiyetle yediler (Keşke onlar da benim kadar sabırlı olsaydılar. Yine yeseydiler ama olgunlaşmasını bekleseydiler.)

Geçen haftaki aşırı sağanaklar nedeniyle balkonun kenarından sızıntı olmuş alt komşuya. O da balkonun üstünü kapatmış. Tabii ben de “Keşke saksıyı içeri alsaydın, en azından orada kavrulmazdı.” diye serzenişte bulundum. Ama fidanın üstünü açınca bir baktım ki birkaç tane bizim misafirlerden kurtulmuş ve olgunlaşmışlar. Tabii hemen fotoğrafladım (Normalde böyle bir fidan sürekli olarak bir eve yetecek kadar meyve verir. Öyle ki gövde ve yaprakları göremezsiniz meyvelerden.)

Sonuç mu? İlgilenilen, sevilen ve üstü örtülen fidanlar dahi bazen meyve verebiliyor, güneşten ve sudan olan tüm esirgenmelerine rağmen. Sabır her zaman işe yarıyor. Siz ne kadar ilgi gösterseniz de çabalarınız yetersiz kalabiliyor. Herkes sizin gibi olmuyor. Her şey sizin düşlediğiniz kadar çabuk olgulaşmayabiliyor. Olgunlaşmış olsa dahi bir şeyler onu yerinden edebiliyor. Bazen yanlış gözüken şeyler aslında gözüktüğü gibi olmayabiliyor. Sonuç mu? Sahi konu neydi? Frenk üzümü değil mi?!

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...