Ana içeriğe atla

Bedelli Askerlik mevzusu

Malum son günlerde yine ortaya bir bedelli askerlik mevzusu atıldı. Temcit pilavı gibi sürekli aynı mevzularda tartışıp, konuşup duruyoruz. Bizim halk kendi başına ne geldiyse, diğerlerinin de o belayı yaşayarak öğrenmesini ister. Çoğunluklada, “Bir musibet bin nasihatten evladır.” sözü hem musibet ile karşılaşmış hem de karşılaşmamış olan için yaşayarak öğrenilecek bir şeydir.


Benim askerliğim biteli bir buçuk sene oldu neredeyse -Yandaki resimden de anlaşılacağı üzere -her askeri birlik gibi- bizde de mutfakta, tuvalette, bahçede çalışan asker yoktu. Herkes tüfek, kasatura ve bilumum askeri teçhizat ile yatıp kalkıyordu… :) - Çok zor bir askerlik yapmadım. Hatta bazı dönemlerinin oldukça eğlenceli geçtiğini bile söyleyebilirim. Birazda bir kaçış olduğu için benim açımdan, askerlik çabucak bitti. Ancak herkes benim kadar şanslı olamayabiliyor. Malum ben sadece beş buçuk ay askerlik yaptım. Mesleğimin de sağlamış olduğu avantajlarla göreceli olarak iyi denebilecek bir yerdeydim aynı zamanda.


Haber sitelerinde bedelli haberlerine yapılan yorumlardan da hareketle hemen belirteyim. Ben kesinlikle parası olanın askerden kaçabileceği bir yöntem olarak bunu benimsemiyorum. (Askerden kaçmak isteyen zengin kesimin elinde sınırsız olanak var zaten. Özel üniversitelerden alınma beleş diplomalar, yurtdışında çalışmış gibi gösterilerek yaptırılabilecek dövizli askerlik gibi.) Benim derdim otuz yaşını aşmış, bir şekilde işini kurmuş, iş hayatında oldukça başarılı olmuş ve hatta kimi evli ve çocuklu olanların askerlik durumlarıyla ilgili. Bu insanların 15 ay boyunca hayattan kopartılması bana çok mantıklı ve akıllıca gelmiyor. Makul bir bedel ödeyerek bu insanları iş hayatlarının kesintiye uğramaması, aile yaşantılarında olumsuzluk yaratacak uzunca bir dönemden kaçınmaları hem onlar hem de ülke adına zarardan çok yarar sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Etrafımda bu durumda olan iki kişiden biri on beş gün önce birliğine teslim oldu. Grostonluk tankerler, kuru yük gemileri kullanmış, telsiz, sağlık v.b. bir sürü ehliyete sahip bir uzun yol kaptanını Ankara’da karacı olarak askere aldılar. Hem de on beş –rakamla 15- ay. Koskoca on beş ay boyunca bir denizciyi denizden alıkoyarak. Maalesef o gitti ve tamamlamaktan başka çaresi yok artık. Diğer arkadaşımsa bizim sektörün parmakla gösterileceklerinden biri. Onun da sonu denizci olan arkadaşımdan çok farklı olmayacak biliyorum. Yazık değil mi bu yetişmiş iş gücüne? Askerde ülkeye faydalı şeyler yapacak olsalar, bilgi-birikimlerini milletimizin-ordumuzun hizmetine sunacak olsalar gam yemem. Ama nerde? Giden herkes biliyor. Asker boş kalmasın diye ne kadar saçma salak iş varsa yaparsın orada! Sen yapmasan da verirler yanına körpecik ana kuzularını(Her ne kadar ana kuzuları istisnayı teşkil etse ve birçoğu burada zikredemeyeceğim derecede eğitime muhtaç olsa da) onlara senin elinle yaptırtırlar. Neyse bu mantığı eleştirmeye bir başlarsam ucunu başını kaybederim.

İşin özü şu ki; bence şu bedelli askerlik olayı bir an önce çıkartılmalı ve insanların bu yöndeki ihtiyaçları giderilmeli. Bunca insan da bir an önce rahata ermeli. Sırf ben yaptım diye onlarda yapsın diyemiyorum ben ve bu durumda olup da askerliğini uzun dönem olarak yapan herkese gerçekten üzülüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç