Ana içeriğe atla

Geçen Hafta

Uzun süredir bir şeyler karalayamadım buraya, biraz işte uğraştıklarımdan biraz da sınavlar dolayısıyla. Bu hafta sonu sınav stresinden kurtuldum (Bu yaşta ne işim var diye düşünmüyor da değilim.) Neyse kısaca bir iki tavsiye ve uyarıda bulanayım.

Birincisi, her ne kadar burada işle ilgili konuları paylaşmak istemesem de “Google Chromium” işletim sisteminden bahsetmek. Tam iki gün boyunca milyonlarca satır koddan oluşan işletim sistemini indirmek, derlemek ve bilumum zahmete girdikten sonra, fark ettim ki basit bir Linux çekirdeği üzerinde çalışan “Chrome” tarayıcı grafik arabirim olarak ayarlanmış saçma bir işletim sistemi olmuş. Uygulama diye yükleyebileceğiniz şeylerde normalde kendi tarayıcınızda “Sık kullanılanlar” olarak kullandığınızdan başka bir şey değil. Denemek isteyen olurda ararsa diye belirteyim; “Değmez!” Kurun “Ubuntu” Linux’unuzu onunda üzerine “Chrome” tarayıcı olsun bitsin. Hem hızlı çalışmış hem de canınızı sıkmamış olursunuz. (Bunu yazıya eklemek gerekir diye düşündüğüm için yazıyı güncelledim. Eğer HTML 5 düşünüldüğü kadar hızlı yayılırsa biraz daha kullanışlı olur Chrome OS. Ama yine de herhangi bir işletim sistemi üzerinde çalışan Chrome tarayıcı tercihim olur. HTML 5'in ne kadar hızlı yaygınlaşacağı pek de umrumda değil.)

İkincisi, geçen haftanın en güzel olayı olarak Emre Aydın’ın yeni albümünün çıkmış olması. Uzun süredir ne zaman çıkacak diye bekliyordum.  Sonunda Kâğıt Evler ismiyle piyasada albüm. Albümdeki bütün söz ve müzikler Emre Aydın’a ait. İlk dinlememde beğendim albümü ve bu demek oluyor ki ileride daha da çok seveceğim. Herkese tavsiye edilir. Hele albümün ikinci parçasının sözleri müthiş olmuş. “Alıştım Susmaya” özel ilgi bekler… Özellikle susmaya alışmış olanlardan…



Bu arada en kısa sürede bir yurt dışı işi gözüküyor, pasaport ve vize işlemlerini halledebilirsem. Sanırım bir sürede daha uzaklarda olacağım. 

Yorumlar

  1. sen tavsiye edersine ben dinlemezmiyim ki Emre Aydın dinlenmez mi hiç ..?

    YanıtlaSil
  2. susmayacağım, artık.. :-) görüşmek üzere..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Ne çok şey oluyor oysa...

Günlük tutmaya eli gitmiyor insanın. Ne çok kişi göçtü geçtiğimiz yıl diye yazıyordum birkaç yazı önce. Ama o zaman daha kayıpların bitmediğini bilmiyordum. Beklemiyordum. İnsan beklemediği yerden yara alıyor. Bir, iki, üç... Bitmiyor. Eksiliyorum. Giden gidiyor da geri kalan her seferinde biraz daha eksiliyor. Yazamadım. Çocukluğumdan büyük bir parça gitti. Gençliğimin en sert, en güzel, en mert anıları gitti. Yazamadım. Öğretilerim, öğretmenlerim, dostlarım, akrabalarım gitti. Biriktirdiklerimi de alıp gittiler. Yazamadım. Bunu not düş tarihe, tarihinde not düş diye düşündüm çok zaman. Elim gitmedi bir türlü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kişiye nasihat olarak ölüm yeter" buyurmuş. Geriye bakıp düşündüğümde ölümle gerçekten tanıştığım ilk zaman 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Ölümün ne olduğunun musallada yatan abim ile tek başıma kaldığımda fark etmiştim. O günü hiç unutmadım. O gün gibi hiç üzülmedim. Ama bu sene bir başka... Artık kayıplardan, cenazelerden, bizzat içi