Ana içeriğe atla

Durun siz kardeşsiniz!

Eski ama kötü bir Türk filminde gibiyiz. Aslında eski filmleri severim; komedileri de dramları da hayatın içindendir. Bazen basmakalıp şeylere saplansalar da eğlendirirler ve hatta eğlendirirken düşündürürler...

“Durun siz kardeşsiniz!” Sinemamızda çok yoğun kullanılan bir basmakalıptır. Biri evlilik merasimlerinde, diğeri ise kardeş kavgası esnasında... Biz son dönemde ikisinde de doğru zamanı yakalayamadık. Kardeşleri birbirleriyle uygun olmayan bir “izdivaç” yaptılar. “Durun siz kardeşsiniz!” çıkışı doğru zamanda gelmedi... Sonra bu kardeşler birbirlerine düştüler. Onca zaman o iç çamaşırlarıyla nasıl gezmişler bilmiyorum. Ama o kadar kötü kokular yayıldı ki etrafa, memlekette yerinden oynamadık taş kalmadı. Yine kimse çıkıp “Durun siz kardeşsiniz” demedi. En azından doğru zamanda...

Yalan olmasın şimdi. Bazıları çıkıp kardeşleri barıştırmaya, sakinleştirmeye çalıştı. Fakat ok yaydan çıkmıştı bir kere... Şimdi ortalık toz duman. Hakaretler, beddualar, kasetler, konuşma kayıtları ortalarda uçuşuyor. Eğer söylenenler doğruysa yakında baya “janjanlı” videolar da çıkacakmış. Sinema sektörü zaten darboğazdaydı. Neyse ki yetiştiler de ülkede konuşacak mevzu çıktı!

İşin buraya kadar olan kısmı –tıraji-komik yanıydı. Kardeşte olsalar birbirlerini yiyebilirler! Umurumda olmaz! Herkes döksün eteğindeki taşları... Sonra herkes kendi hesabını kendisi verecek nasıl olsa. Ancak bizler sakin olmalıyız. Bize bizden başka “Durun siz kardeşsiniz!” diyecek kimse yok. Hz. Adem’i, Hz. Nuh’u hatırlayan var mı?

Liberallerin bir sözü var: “Bırakınız yapsınlar, bırakınız gitsinler, bırakınız geçsinler.” Bize bulaşmasınlar. Bizi kavgalarına dahil etmesinler yeter. Çekilin kalabalık kitleler, iki gurubun arkasından da bakalım sesleri bugünkü kadar gür çıkıyor mu? Etrafınızdakileri, arkadaşlarınızı, eşlerinizi, dostlarınızı ve akrabalarınızı bu üç kuruşluk menfaat dünyası için kırmayın. Doğru bildiğinizi savunmaktan beri durmayın. Ama kırıcı da olmayın. Hoşgörü insanı olmak kimsenin tekelinde değil! Unutmayın!..

Şimdi sen san sanıyorsun ki sözüm yalnızca iki guruba... Hayır! Sözüm sana da beni öteki gibi gören kardeşim! Sana da!..

Yalnız, bendeki bu “fil” hafızası kimsenin yaptığını da unutacak değil!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...