Uzun zamandır gözlemlemeye çalıştığım bir konu kadınların günümüz toplumundaki yerleri. "Baba" evlerinde, "koca" evlerinde, okullarda, iş yerlerinde ya da sokaklarda kadınlarımız nerede? Ne kadar hayatın içindeler? Ne kadar varlar? Hayır, bu sefer başörtüsü meselesinden bahsetmeyeceğim ya da konuyu makro düzeyde ele alıp kadınların problemlerinden bahsetmeyeceğim.
Bu haftanın Camiler ve Din Görevlileri Haftası olması dolayısıyla "Davet hepimize ailece camiye" sloganıyla kadınları "yeniden" camiye çağıran Diyanet İşlerinin mesajından hareketle bizlerin bu konuya nasıl baktığına dair basit bir tablo çizmeye çalışalım.
Bu hükumet döneminde, herkesçe malum olduğu üzere, restorasyon işlerine bir hayli önem veriliyor. Neredeyse tüm tarihi camiler elden geçiriliyor. Yeni camiler yapılıyor. Peki bunlarda kadınlarımız için gerçekten onlara değer verdiğimizi gösterir bir anlayış taşıyor muyuz? Cevap kısa ve öz; hayır! Hatta bazı yerlerde o kadar kötü ki bu durum ibadet etmenin asgari koşullarını sağlamaktan dahi uzak. Alnınızı koyacağınız bir karış temiz toprak bulmakta zorlanırsınız!
Ne tuvaletlerin bir standardı var ne de kadınlar için özenilmiş, özelleştirilmiş abdest yerleri var. Düşünce, tasarım hep erkekler üstüne. Hiç değilse kadınların kıyafetleri göz önüne alınarak bazı düzenlemeler yapılmalı değil mi? Maalesef bunu bugün dahi göremiyoruz. Yeni yapılan camilerde şöyle şık, kullanışlı ve kadınlarımızın kendilerini rahat hissedebilecekleri şadırvanlar yapamaz mıyız? Bu arada kapitalist düzenin eseri bazı AVM'lerdeki abdest yerleri ve ibadethanelere bir göz atın. Çok şaşırabilirsiniz!
Kadınların sorunları daha camilere girişte kendini gösteriyor. Amerikan ırk ayrımcılığı zamanlarındaki gibi kadınlarımıza olan tavrımız. Arka taraflara atılmış kapılardan, bir sürü mezbelelik ve merdivenlerden geçilerek ulaşılan "ibadet" yerlerimiz var. Tekrar belirtmek gerekir mi? Kadınlarımız biz "erkekler" kadar rahat giyinemiyorlar! Bunun onları ne kadar zorda bıraktığının farkında mıyız? Buradan erkek tesettürü konusuna da geçebiliriz ya şimdi hiç yeri değil!
Mihrapta, minberde ya da kürsüdeki hoca, erkekler için okuyor, onlar için konuşuyor. Zira birçok yerde kadınlar ya ses sisteminden ya da hocanın sesinin çıkmamasından hiçbir şey duymuyor/duyamıyor. "Duyan" erkekler "duy/a/mayan" kadınlara anlatsın! Anladığı kadarıyla tabii!.. Kadın hep kendi başına... Kendini geliştirmek için dahi...
Girişte eziyet yaşamayan kadınlar, eğer erkeklerle aynı girişleri kullanıyorlarsa, dünyevi her türlü işleri kadınlardan önemli olan erkeklerin aheste aheste girişlerini ve koşturarak camiden çıkışlarını beklemek zorundalar! Ne de olsa kendini sakınmak, namusunu korumak sadece kadının işi! "Leydiz first" bize uymaz çünkü ecnebi işi!.. (İstisnalar kaideyi bozmaz camiye çıktığı gibi koşturarak giren cemaat görmek oldukça zor.)
İçeri giren kadınlarımıza özel bir yerimiz var mı peki? Yok! Perdelerle, paravanlarla çevirdiğiniz yerler "özel" değildir. Onlara, ibadethanelerimizde kendilerini özel hissettirecek bir çabamız, girişimimiz var mı? Yok! Bir nevi kafes hayatı...
Sırf otoritede mi problem? Ya kadınların aile bireyleri! Bir kadın anneyse ve çocuğuyla camiye geldiyse "ibadet" önceliği kimdedir? Cevabını bildiğim sorular soruyorum değil mi? Erkek dururken kadının neyine cemaat!
Kadının yeri evidir! Evinden dışarı çıkmamalıdır! Ama aynı zamanda cahil de olmamalıdır. Dindar olmalı ama dinin gereklerini kendi çabasıyla yerine getirmelidir. Başını nasıl bağlayacağını, nasıl giyineceği, nasıl oturup kalkacağı, nerelere gidip nerelere gidemeyeceği hepsi bizim tarafımızdan belirlenmeli!
Başlığı biraz alakasız buldun değil mi? O halde bir cümleyle mikrodan makroya geçelim; 28 Şubatta kadınlarımız üzerinden uygulanan baskıya karşı samimiyetimizi 8 Martta bizim onlar için ne yaptığımızla ölçebiliriz. (Simgelere takılmayın lütfen.) Daha en açık olması gereken kamusal alanlarımızı, camilerimizi, kadınlarımıza açamamışken; okullar, hastaneler, adliyeler ve diğer kamusal alanların açılmasını bekliyoruz. Başı açık ya da kapalı bir kadın parklarımızda ne kadar güvenli hissedebiliyor kendini?
Ne kadar da samimiyiz değil mi? Hadi çıkartın cetvelleri, samimiyet ölçüsü alacağız!..
Cennet neden annelerin ayakları altında biliyor musunuz? Çünkü bize rağmen dinlerini yaşayabiliyorlar! Çünkü bize rağmen bize bir şeyler öğretebiliyorlar. Sadece camiler mi sorun? Sorun ne yana baksanız orada! Peki sadece kadınların mı sorunları var? Hayır, bir şekilde medeniyet ormanında güçsüz kalmış/bırakılmış herkes benzer sorunlarla, her yerde karşı karşıya... Camiler bu sorunu en kolay düzeltebileceğimiz, düzeltmemiz gereken yerler.
Şimdi bunu başörtüsü ya da cami, cemaat yazısı sanan arkadaşım, yok öyle değil! Üşenmezsen baştan bir daha oku. Baktın yine aynı şeyi anlıyorsun yorma kendini, hepsi geçecek!
Not: İyiye gidiş varsa da yeterli değil! Yeterli hızda değil... Ayrıca çok iyi durumda olan yerlerde var. Ancak istisna kaidesine takılıyorlar.
Bu haftanın Camiler ve Din Görevlileri Haftası olması dolayısıyla "Davet hepimize ailece camiye" sloganıyla kadınları "yeniden" camiye çağıran Diyanet İşlerinin mesajından hareketle bizlerin bu konuya nasıl baktığına dair basit bir tablo çizmeye çalışalım.
Bu hükumet döneminde, herkesçe malum olduğu üzere, restorasyon işlerine bir hayli önem veriliyor. Neredeyse tüm tarihi camiler elden geçiriliyor. Yeni camiler yapılıyor. Peki bunlarda kadınlarımız için gerçekten onlara değer verdiğimizi gösterir bir anlayış taşıyor muyuz? Cevap kısa ve öz; hayır! Hatta bazı yerlerde o kadar kötü ki bu durum ibadet etmenin asgari koşullarını sağlamaktan dahi uzak. Alnınızı koyacağınız bir karış temiz toprak bulmakta zorlanırsınız!
Ne tuvaletlerin bir standardı var ne de kadınlar için özenilmiş, özelleştirilmiş abdest yerleri var. Düşünce, tasarım hep erkekler üstüne. Hiç değilse kadınların kıyafetleri göz önüne alınarak bazı düzenlemeler yapılmalı değil mi? Maalesef bunu bugün dahi göremiyoruz. Yeni yapılan camilerde şöyle şık, kullanışlı ve kadınlarımızın kendilerini rahat hissedebilecekleri şadırvanlar yapamaz mıyız? Bu arada kapitalist düzenin eseri bazı AVM'lerdeki abdest yerleri ve ibadethanelere bir göz atın. Çok şaşırabilirsiniz!
Kadınların sorunları daha camilere girişte kendini gösteriyor. Amerikan ırk ayrımcılığı zamanlarındaki gibi kadınlarımıza olan tavrımız. Arka taraflara atılmış kapılardan, bir sürü mezbelelik ve merdivenlerden geçilerek ulaşılan "ibadet" yerlerimiz var. Tekrar belirtmek gerekir mi? Kadınlarımız biz "erkekler" kadar rahat giyinemiyorlar! Bunun onları ne kadar zorda bıraktığının farkında mıyız? Buradan erkek tesettürü konusuna da geçebiliriz ya şimdi hiç yeri değil!
Mihrapta, minberde ya da kürsüdeki hoca, erkekler için okuyor, onlar için konuşuyor. Zira birçok yerde kadınlar ya ses sisteminden ya da hocanın sesinin çıkmamasından hiçbir şey duymuyor/duyamıyor. "Duyan" erkekler "duy/a/mayan" kadınlara anlatsın! Anladığı kadarıyla tabii!.. Kadın hep kendi başına... Kendini geliştirmek için dahi...
Girişte eziyet yaşamayan kadınlar, eğer erkeklerle aynı girişleri kullanıyorlarsa, dünyevi her türlü işleri kadınlardan önemli olan erkeklerin aheste aheste girişlerini ve koşturarak camiden çıkışlarını beklemek zorundalar! Ne de olsa kendini sakınmak, namusunu korumak sadece kadının işi! "Leydiz first" bize uymaz çünkü ecnebi işi!.. (İstisnalar kaideyi bozmaz camiye çıktığı gibi koşturarak giren cemaat görmek oldukça zor.)
İçeri giren kadınlarımıza özel bir yerimiz var mı peki? Yok! Perdelerle, paravanlarla çevirdiğiniz yerler "özel" değildir. Onlara, ibadethanelerimizde kendilerini özel hissettirecek bir çabamız, girişimimiz var mı? Yok! Bir nevi kafes hayatı...
Sırf otoritede mi problem? Ya kadınların aile bireyleri! Bir kadın anneyse ve çocuğuyla camiye geldiyse "ibadet" önceliği kimdedir? Cevabını bildiğim sorular soruyorum değil mi? Erkek dururken kadının neyine cemaat!
Kadının yeri evidir! Evinden dışarı çıkmamalıdır! Ama aynı zamanda cahil de olmamalıdır. Dindar olmalı ama dinin gereklerini kendi çabasıyla yerine getirmelidir. Başını nasıl bağlayacağını, nasıl giyineceği, nasıl oturup kalkacağı, nerelere gidip nerelere gidemeyeceği hepsi bizim tarafımızdan belirlenmeli!
Başlığı biraz alakasız buldun değil mi? O halde bir cümleyle mikrodan makroya geçelim; 28 Şubatta kadınlarımız üzerinden uygulanan baskıya karşı samimiyetimizi 8 Martta bizim onlar için ne yaptığımızla ölçebiliriz. (Simgelere takılmayın lütfen.) Daha en açık olması gereken kamusal alanlarımızı, camilerimizi, kadınlarımıza açamamışken; okullar, hastaneler, adliyeler ve diğer kamusal alanların açılmasını bekliyoruz. Başı açık ya da kapalı bir kadın parklarımızda ne kadar güvenli hissedebiliyor kendini?
Ne kadar da samimiyiz değil mi? Hadi çıkartın cetvelleri, samimiyet ölçüsü alacağız!..
Cennet neden annelerin ayakları altında biliyor musunuz? Çünkü bize rağmen dinlerini yaşayabiliyorlar! Çünkü bize rağmen bize bir şeyler öğretebiliyorlar. Sadece camiler mi sorun? Sorun ne yana baksanız orada! Peki sadece kadınların mı sorunları var? Hayır, bir şekilde medeniyet ormanında güçsüz kalmış/bırakılmış herkes benzer sorunlarla, her yerde karşı karşıya... Camiler bu sorunu en kolay düzeltebileceğimiz, düzeltmemiz gereken yerler.
Şimdi bunu başörtüsü ya da cami, cemaat yazısı sanan arkadaşım, yok öyle değil! Üşenmezsen baştan bir daha oku. Baktın yine aynı şeyi anlıyorsun yorma kendini, hepsi geçecek!
Not: İyiye gidiş varsa da yeterli değil! Yeterli hızda değil... Ayrıca çok iyi durumda olan yerlerde var. Ancak istisna kaidesine takılıyorlar.
Bu yazı tek kelimeyle HARİKA ! olmuş.
YanıtlaSilÇok doğru tesbitler...Bir erkek gözüyle yazılmış olması ayrıca umut verici.. Umarım başka farkedenler de vardır...
YanıtlaSil