Ah "ulan" diye başlayayım, ne olduysa bu AB başvurumuzu kabul ettikten sonra oldu. Önceden ne güzel gidip geliyor, peşinden koşuyor, sürekli kapısını çalıyorduk. Reddedildikçe hevesimiz artıyor. Israrla bir kez daha bir kez daha kapısını çalıyorduk. Gitti bizimkiler masaya yumruk vurdu! Hadi sizi aday yapalım dediler. Dediler ama hala bir umut vardı! Vardı çünkü müzakereler ha başladı ha başlayacak diye oyalıyorduk kendimizi! Bir "deli" daha gitti masaya yumruğunu vurdu! Bu sefer de müzakere masasına oturduk. Neyse ki birkaç ülke bazı müzakere başlıklarını dondurdu da yine bir umut doğdu!
Sonra ne oldu? Ne olacak başarısız birliktelik çatırdadı. "Ulan," dediler muhtemelen, "bu Kıbrıs'ı nereden aldık içimize." Atsalar atılmıyor satsalar satılmıyordu. Sonra ekonomik bir kıriz patladı. Sonra bir tane daha... Sanırım önce İngiltere sonra Almanya'da mızırdanmalar başladı. Fransa da mızırdanır gibi oldu ama baktı ki kıriz ona da sirayet ediyor, teğet geçmiyor, hemen çark etti. Eee pabuç pahalı tabii... Sonra bulaşıcı hastalık gibi bir bir hepsine yayıldı. Yunanistan, İtalya, İspanya... Aslında "Boş ol. Boş ol. Boş ol." diyeceklerdi de bunu peş peşe söylemek şer'i değildi! Zaten birinden başlasalar tüm ortaklık dağılacaktı. Yarım asırlık evlilik güme gidecekti!
İşte onu diyorum ben de... Ne olduysa bu AB bizim adaylık başvurumuzu ve sonrasında müzakereleri başlattıktan sonra oldu. Özel hayatlarımızda da korkar olduk. Sütten ağzımız yandı yoğurdu yemeyip düşünüyoruz. Aynı sendromu yaşamamak için çekinir olduk hayatımıza almak istediklerimizden. Nasıl onlar bizim nüfus yoğunluğumuzdan korktuysa biz de öyle korktuk hayatımıza girecek kişinin kalabalığından. Kendi yalnızlığımız daha çekici gelemeye başladı. Kültür farklılığı, doku ve ten uyuşmazlığı gibi kavramların hepsi bu AB yüzünden girdi hayatımıza. Hele bir bireysel özgürlükler kavramı var ki! Düşman başına... Biz olmayı unuttuk! Başlamak ayrı bir zor oldu birlikteliklere. Çünkü daha başlamadan nasıl sonuçlanır diye düşünmeye başladık. Hadi başladık diyelim bitirmek istersek ne olur diye düşünür bulduk kendimizi! Daha masaya oturmamışken masadan nasıl kalkarız diye mazeret arar olduk. Gurur yaptık aynı AB gibi! Masaya vurdu karşı taraf aynı AB kapısındaki ülkem gibi! Adaylığını kabul ettik, müzakerelere başladık! Sonra sonuçtan çekindik ve tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık lafları attık ortaya... Araya aracılar girdi. Ortamı yumuşattı. Sonra... Sonra bizde de kıriz patlak verdi! Sonra bir tane daha... Bir tane daha... Aslında "Boş ol. Boş ol. Boş ol." diyecektik. Fakat bunu peş peşe söylemek şer'i değildi!
Ah "ulan" AB ne yaptın hayatlarımıza? Şimdi biz adaylıktan vazgeçtik, vazgeçeceğiz ama; "Bırak diyoruz bırakmıyorlar, al diyoruz almıyorlar!" Kimimiz kendini AB sanıyor. Kimimiz AB kapısında Türkiye... Şangay beşlisi, Ortadoğu bataklığı üyelikleri... Say say bitmez... Oysa sınırsız dünya ne güzel bir ütopya!
El ele baş başa...
El elde baş başta...
Sonra ne oldu? Ne olacak başarısız birliktelik çatırdadı. "Ulan," dediler muhtemelen, "bu Kıbrıs'ı nereden aldık içimize." Atsalar atılmıyor satsalar satılmıyordu. Sonra ekonomik bir kıriz patladı. Sonra bir tane daha... Sanırım önce İngiltere sonra Almanya'da mızırdanmalar başladı. Fransa da mızırdanır gibi oldu ama baktı ki kıriz ona da sirayet ediyor, teğet geçmiyor, hemen çark etti. Eee pabuç pahalı tabii... Sonra bulaşıcı hastalık gibi bir bir hepsine yayıldı. Yunanistan, İtalya, İspanya... Aslında "Boş ol. Boş ol. Boş ol." diyeceklerdi de bunu peş peşe söylemek şer'i değildi! Zaten birinden başlasalar tüm ortaklık dağılacaktı. Yarım asırlık evlilik güme gidecekti!
İşte onu diyorum ben de... Ne olduysa bu AB bizim adaylık başvurumuzu ve sonrasında müzakereleri başlattıktan sonra oldu. Özel hayatlarımızda da korkar olduk. Sütten ağzımız yandı yoğurdu yemeyip düşünüyoruz. Aynı sendromu yaşamamak için çekinir olduk hayatımıza almak istediklerimizden. Nasıl onlar bizim nüfus yoğunluğumuzdan korktuysa biz de öyle korktuk hayatımıza girecek kişinin kalabalığından. Kendi yalnızlığımız daha çekici gelemeye başladı. Kültür farklılığı, doku ve ten uyuşmazlığı gibi kavramların hepsi bu AB yüzünden girdi hayatımıza. Hele bir bireysel özgürlükler kavramı var ki! Düşman başına... Biz olmayı unuttuk! Başlamak ayrı bir zor oldu birlikteliklere. Çünkü daha başlamadan nasıl sonuçlanır diye düşünmeye başladık. Hadi başladık diyelim bitirmek istersek ne olur diye düşünür bulduk kendimizi! Daha masaya oturmamışken masadan nasıl kalkarız diye mazeret arar olduk. Gurur yaptık aynı AB gibi! Masaya vurdu karşı taraf aynı AB kapısındaki ülkem gibi! Adaylığını kabul ettik, müzakerelere başladık! Sonra sonuçtan çekindik ve tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık lafları attık ortaya... Araya aracılar girdi. Ortamı yumuşattı. Sonra... Sonra bizde de kıriz patlak verdi! Sonra bir tane daha... Bir tane daha... Aslında "Boş ol. Boş ol. Boş ol." diyecektik. Fakat bunu peş peşe söylemek şer'i değildi!
Ah "ulan" AB ne yaptın hayatlarımıza? Şimdi biz adaylıktan vazgeçtik, vazgeçeceğiz ama; "Bırak diyoruz bırakmıyorlar, al diyoruz almıyorlar!" Kimimiz kendini AB sanıyor. Kimimiz AB kapısında Türkiye... Şangay beşlisi, Ortadoğu bataklığı üyelikleri... Say say bitmez... Oysa sınırsız dünya ne güzel bir ütopya!
El ele baş başa...
El elde baş başta...
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikriniz varsa buradan buyurun...