Ana içeriğe atla

Gündüz Düşleri

Bu gece ne yapsak?
Sussak sadece, susarsak anlaşsak
Sarılsak öylece
Nefeslerimizle uyusak
Sessizce uyansak yine
Sessiz bir dokunuşla günaydın desek birbirimize
Kalksak, yine konuşmasak
Bakışmasak
Birbirimizin varlığında huzur bulsak

Biliyorum ne desem şehvete yoracaklar şimdi
Ama dinlemiyorum, duymuyorum onları
Devam ediyorum gündüz düşlerime
Mesala birinde okuma koltuğumuzda uzanıyoruz beraber
Kolların yorulmasın diye benim tuttuğum kitabın
Sen çeviriyorsun yapraklarını
Yok olmaz bu çünkü kağıt bıçaktan keskindir bazen
Bu yüzden ben çevirmeliyim yaprakları da
Bazen benim sevdiklerimden bazen seninkilerden okumalıyız
Senin sesinden duymalıyım bazen sevdiğim cümleleri
Bazen de okumalıyım sana sevdiklerini

Bu gece ne yapsak?
Mesala televizyon koltuğumuza otursak
Beğenmesek hiçbir programı
Sonra bize güzel şiirler okuyan
Türkçe, Lazca, Kürtçe ve hatta İngilizce şarkılar çalan
Doğrunun yanında olmak için didinen gençler bulsak
Ne kadar ben gibi
Ne kadar sen gibi desek
Program bitse de dalamasak uykuya
Bilip de sustuklarımızı, yüzümüze vurduklarını okusak
Birbirimizin gözlerinden
Sonra yine birbirimizin varlığında huzur bulsak

Biliyorum ne desem şehvete yoracaklar yine
Yine duymazlıktan geleceğim ben
Siz ne anlarsınız diyeceğim içimden
Gündüz düşlerime devam edeceğim yine
Mesala şükredeceğim artık sigara içmediğime
Sen göğsümde uyurken
Biraz üzüleceğim, başımı yana çevireceğim
Nefesim rahatsız etmesin seni diye
Çok sevdiğim yüz üstü uykumdan ödün vereceğim
Hatta sen daha rahat uyu, seni daha çok görebileyim diye
Uyku girmeyecek gözlerime

Biliyorum ne desem kötüye, şehvete, hazza yoracaklar yine
Bense gözlerimi kapayacak
Devam edeceğim gündüz düşlerime
Bu gece bir kadeh daha sen olsan yanımda
Seni içtiğim her anda
Bir kez daha
Şükretsem alkole olan tövbeme
Senin sarhoşluğun olsa içimde
Kapıyı çalsam, kim olduğum sorusuna "Sen" desem
Seninle otursam, uzansam, okusam, izlesem, dinlesem, yesem, içsem
Seninle uyusam
Seninle uyansam gündüz düşlerimin içindeki gece düşlerimde
Bu gece de bir olsak seninle

Bu gece ne yapsak?
Herşeyi boş versek
Sussak sadece, susarsak anlaşsak
Sarılsak öylece
Nefeslerimizle uyusak
Sessizce uyansak yine
Sessiz bir dokunuşla günaydın desek birbirimize
Kalksak, yine konuşmasak
Bakışmasak
Birbirimizin varlığında huzur bulsak

Yorumlar

  1. Bu şiirini ne zaman yazdın?

    YanıtlaSil
  2. Başlangıcı epey bir zaman önce, geri kalanı ise yakın zamanda...

    YanıtlaSil
  3. O kadar sıcak, okalar doğal ki. İnsanı farklı yerlere sürüklüyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç