Ana içeriğe atla

Bir kez daha 151° den 182° ye

Yüzümü 151° den 182° ye çevirdim… Bir kez daha... Geçen sene de aynı tarihe rastlamıştı gidişim. Bu kez bayrama çok daha yakın oldu. Aile, memleket, bayram, izin, dinlenmek... Hepsi bir arada diye düşünerek yola çıkmıştım. Sırf devletimin planlama, yönetim zafiyeti, iş bilmemezlik ve denetim eksiklikleri yüzünden saatlerimi yolda harcayarak başladı iznim. Ama uzun uzun yazmaya gerek yok. Sadece şu örnek bile yeter; geçen seneki sel daha doğrusu toprak kayması felaketleriyle ilgili neredeyse "planlı" hiçbir şey yapılmamış bu bile yeter. Bir yere iki çivi çakmışlar bırakmışlar, bir yeri biraz kazmışlar, toplu konutlar yapmışlar ama içleri dökülüyor. İş makineleri yatıyor. Vatandaşın arazisine bir ton para ödenip daha da saçma işler yapılıyor. Kendini mühendis sananlar çizimler yapıyor. Ben daha bölgeye adımımı atar atmaz yanlışlığını görebiliyorum. Sürekli sözde planlar yapılıp çiziliyor. Bitmiyor... Bitmez... Geçen sene Başbakana "Bakmayın burada şimdi harıl harıl çalıştıklarına, siz gittikten sonra üç gün sürmez bu çalışma" demiştim. O da Valiyi yanına çağırarak "İşte Valim burada, öyle bir şey olursa ondan hesap sormaz mıyım?" demişti. Şimdi gerçekten merak ediyorum işini yapmayan herhangi birinden hesap soruluyor mu bu memlekette? İyiye gittiğimiz bir gerçek ama tam bir mehter ilerleyişiyle. Yap boz, inşa et, yık sonra yeniden yap anlayışıyla ilerliyoruz. Önce yapalım sonra projeyi, planı yaptığımıza uydururuz anlayışı bizdeki. Neyse... Benim için öneli olan, bir kez daha yüzümü 151° den 182° ye dönmek... Bir kez daha ailemin yanında, bir kez daha memleketimde olmaktı. Oldum ve güzeldi...

Yorumlar

  1. :) iyi ki geldiniz efenim iyi ki

    YanıtlaSil
  2. Hoş geldin...

    Bir türlü en iyi olma hali yaşanmayacak yurdum işlerinde sanırım..malesef...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç