Ana içeriğe atla

Ayak oyunları (Farklı bakış)

Bir süre önce ünlü bir iş adamının adı öyle olaylarla anılmaya başlandı ki birçok kişi buna şaşırmış numarası yaptı. Siyaseti dizayn ettiğinden tutunda, varlığında hala şüphe olan terör örgütünün en tepe ismi olduğuna kadar birçok söylenti çıktı. Ama bu söylentiler sabun köpüğü gibi bir anda yok olup gitti.

Sonra başka başka haberler yayınlandı. Aynı iş adamımız geçen gün bir siyasi partinin seçimlerden birinci çıkacağıyla ilgili bir öngörü de bulunmuş ve bu da bir köşe yazarı tarafından yazılıp, tartışma konusu haline getirilmişti. Başbakan'da yapılan bu "muz orta"ya öyle bir kafa çaktı ki; at kaçtı heybe düştü!

Ülkenin başbakanı bir anda iş adamlarını tehdit eden bir despota dönüştü. (Despot olduğunu düşünmesem de ortalara çok iyi vurduğu aşikar.) Sonra aynı iş adamımız "o bir öngörü değil, bir arkadaş sohbetindeki iddia konusuydu." türünde açıklamalarla kendini savunmaya geçti. Daha doğrusu kaldırdığı toz dumanın ardında sahneden çekilip tartışmayı izlemeye başladı.

Şimdi "Seçimlerden sonra var olmayan terör örgütüyle ilişkilendirilip içeri atılacak." deniyor! İyi de kimse görmese, hatırlamasa da en azından ben hatırlıyorum. Bu olaylar konuşulmadan çok önce ismi etrafında şaibeler dolaşmaya başlamamıştı. Hatta ailesinden birilerinin malum ABD belgelerinde büyükelçi ile neler konuştuğu da ortaya dökülmüştü.(O belgelerin nasıl yayıldığı umrumda bile değil!) O yüzden kimse şimdi sütten çıkmış ak kaşığa kara çalıyorlar demesin.

Evet, son tahlilde ben de böyle bir terör örgütünün varlığına inanmıyorum. Ancak böyle bir zihniyet yapısı olduğu çok açık.

Evet, ben de eyleme geçmemiş en kötü düşüncenin dillendirilse dahi suç sayılamayacağına inanıyorum.

Ancak ülkem üzerinde yıllardır sürdürülen ayak oyunlarından da sıkılmış durumdayım. Birileri gidip kendi askerlerini öldürmese bile öldürülmesine göz yumuyor, birileri çarşıya pazara atılan kendi envanterinde olması gereken bombalardan rahatsızlık duymuyor ve hatta aynı birileri bir ülkenin başbakanını çekmecesinden çıktığı iddia edilen külotları sorarak idam ediyorsa bu zihniyetin yıkılmasını, hapsedilmesini, hizaya getirilmesini istemekten daha doğal bir şey göremiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

“Herkes ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir.*”

Bir cümle, bazen bir yerlerde okuduğunuz, bazen birinin söylediği, bir filmde duyduğunuz ya da birinin gözünüzün içine sokarcasına haykırdığı, bir konu hakkındaki tüm düşüncelerinizi aktarabilir. Öyle bir hisse kapılırsınız ki sanki ömrünüz boyunca düşünseniz, araştırsanız ve didinseniz görüşlerinizi, düşüncelerinizi bu kadar güzel, net ve öz olarak anlatamayacakmışsınız gibi gelir. Geçenlerde bir arkadaşla, hiç kimsenin etrafındakilere karşı dürüst ya da gerçekçi olmadığından konuşuyorduk. O gün bunu anlatmakta oldukça zorluk çekmiştim. Şimdi düşüncelerimi bu konuya bu kadar yoğunlaştırmışken bile zorlanıyorum. Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim bu dürüstlük ya da gerçekçilik hayatın geneline karşı bir şey değil. İnsanların ikili ilişkilerinde kendilerine ve dışarıdakilere karşı olan dürüstlük ve gerçekçilikten bahsediyorum. Geçmişi doğal olarak bilemiyoruz ama bugün kimse karşısındakini gördüğü gibi kabul edip o şekilde yaklaşmıyor ve yargılamıyor. Kendi duyularımızla öğrendi