Ana içeriğe atla

Yük taşıyanlar

Son günlerde işle ilgili bir kitap okuyorum. Orada sürekli olarak bir örnek kullanılıyor bir konuyu anlatmak için; “Elinize ağır gözüken ve büyükçe bir koli alın, içeri girmek istediğiniz binanın (korumasız olduğunu düşündüğünüz) kapısına doğru yürüyün. Göreceksiniz ki birileri size kapıyı açmak için orada olacak.”

Bunu hayatlarımıza da uygulayabiliriz değil mi? Ne zaman üzgün birini görsek buyur ederiz özelimize. Omuzlarında taşıyabileceğinden fazla yük olduğunu düşündüğümüz birini gördüğümüzde yardım etmek isteriz. İstersin sen de değil mi? Hiç değilse o biraz daha az ağlasın diye biz de biraz gözyaşı dökeriz değil mi? Dökersin sen de değil mi?

Yok! Yok böyle bir şey artık, belki önceden vardı. Evet evet vardı önceden. Ben dahi hatırlıyorum. Yani o kadar da eski olmamalı. Ama şimdi ağlıyorsa biri, sebebi kendi derdini unutmak için başkasına ağlıyormuş gibi yapması. Yükü paylaşmak dedikleriyse iki omuzda dengede olan şeyin dengesini bozmaktan başka bir şey değil. Ayrıca o kutunun içi boş dostum. Aldanma… Hala varsa senin gibiler, söyle onlara onlar da aldanmasınlar.

İstersen bir dene bakalım; hangi gönlün kapısı sana açılacak elinde, omuzlarında ya da yüreğinde taşıyamayacağın kadar ağır bir yük var diye…

Yorumlar

  1. umutlu bakmak lazım belki de hala vardır böyle insanlar ..

    sırf omzunda ki yüke destek olmak için..
    fazlamı iyimserim şimdi bilemedim

    YanıtlaSil
  2. Ben pek çok kere iyi hissetmediğini düşündüğüm dostlarım için fırsat yaratmış ve yanında olmuşumdur. Fark etmediklerim anlamadıklarım da olmuştur mutlaka. Bilirim (yada öyle varsayıyorum) ki bir gün ben de "iyi değilim"'i hissettirdiğimde o arkadaşlarım/dostlarım yanımda olurlar.
    Olmazlarsa da canları sağolsun.
    Enseyi karartma aileni sen seçemezsin ama dostlarını sen seçersin. İyi seçimler yapmaya gayret et yeter..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım. Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı. Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. A...