Ana içeriğe atla

Sen ne anlarsın öğrencilikten!

Bildiğin gibi ben müzmin bir öğrenciyim. Beş yaşında başlayan okul ve öğrencilik hayatım hala devam ediyor. İşte bu yüzden bu konuda ahkâm kesme hakkımı kullanabileceğimi düşünüyorum. Ayrıca başka bir yönüyle daha bu konu üzerinde hakkım var. (Sonuna kadar okumayacaksan lütfen burada bırak!)

Hakkım var öğrencinin nasıl olması gerektiğini söyleyebilmek için. Daha ilkokul sıralarında okuldan atılmamak için zekâ testi yaptırılıp, doktorun yazılı isteği ile beni oraya yollatanları hastaneye geri yollatanda benim. Çünkü ben bugün üç beş satır okuyup da ben oldum diyenlerin aksine ömrümün son günün de dahi bir şeyler okuyabiliyor, birilerini dinleyebiliyor ya da -belki- yatalak yatağımdayken; elim - ayağım tutmaz, gözüm görmez, kulağım duymaz dahi olsa bir şekilde bir yerlerden ders çıkarmaya çalışıyor olmayı dileyen kişiyim. Çünkü böyle gördüm ve öğretildim…

Okumanın -öğrenciliğin- önemini beni hiç zorlamayan ailem öğretti öncelikle bana. Sen bunu bilmezsin. Bilmezsin babamın beni nasıl motive ettiğini; ben ders çalışayım, okulumdan geri kalmayayım diye Üsküdar’dan Fatih’e sırtında yakmak için taşıdığı sebze kasaları olduğu halde nasıl yürüyerek geldiğini. Bilmezsin o zamanlarda dahi iki lakabının olduğunu; biri “Aptal Laz” diğeri “Büyük Şef”. Sen bilemezsin neden “Büyük Şef” yerine “”Aptal Laz” lakabını gurur duyarak anlattığını, bugün dahi. Aklın almaz neden “Büyük Şef” diye çağrıldığında hala yanaklarının kızardığını. Anlayamazsın tüm arkadaşları lüks içinde yüzerken, onun mevkiindeki bir adamın neden altmış kiloluk çuvalların altında ezildiğini. Sen bilmezsin rüşvet olarak teklif edilen iki daire ve bir arabayı reddettiğinde, ölümle tehdit edilmesine rağmen neden kabul etmediğini. Ya da yine anlayamazsın çalıştığı kurumu zarar ettireceklerini anladığı ve önlemeye çalıştığı için senelerce mahkeme kapılarında nasıl süründürüldüğünü ve sonunda davayı kazanıp da tazminata hükmedildiğinde onu dahi almayacak bir adamın oğlu olmanın ne demek olduğunu anlayamazsın sen. Belediye başkanının karşısına dikilip ben hırsızlarla çalışmam diyebilecek kadar yürekli bir adamın oğlu olmanın nasıl bir şey olduğunu ben anlatmış olsam da anlamazsın. Daha sayılamayacak onlarca hikâyesi olan bu adamın sen oku diye neler yaptığını görerek büyümenin ne demek olduğunu kavrayacak akıl da yok sende.

Eve ek gelir olsun diye tornavida elinde çalışan bir annenin çocuğun halini görmemişsindir. Silginin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını annesinden öğrenen kaç kişi var aranızda. Sırtında elli kiloluk çay bezleri taşıyan bir annenin siz tutmayın çocuklar ellerinize bir şey olur, okuyamazsınız, ders çalışamazsınız düşüncesinin en büyük korkusu olduğu bir anneniz de olmamıştır belki. Belki komşuma haksızlık yapmıştır, hakları geçer diyerek kendi çocuğunu azarlayarak içeri alan annen de olmamıştır senin. Mahallendeki diğer annelerden birinin kızım hemşire olsun diye sabahtan akşama kadar nasıl dantel dokuduğunu, tespih dizdiğini ne duymuşsundur ne de görmüş. Kalp hastası kocasına rağmen kızım ebelik okuyacak diye ülkenin bir ucuna gönderdiği kızını okutabilmek için bir annenin kaç apartmanın merdivenlerinde bel fıtığı olduğunu anlayacak kapasite de yok sende. Yarının anne adayları olan ablalarının, o öğrenci çocuğa destek olmak adına neler yaptığını, nasıl çırpındığını bilemezsin. Buraya sığmaz o ayaklarının altında cennet olan kadınların fedakârlıkları… Kendi çocukları için nasıl didindiklerini de göremezsin. Karnında bir bebek taşırken merdivenleri tek tek inen bir annenin narinliğini de anlayamazsın. Her gördüğümde neden büyülenmiş gibi baktığımı da…

İşte bu yüzden sen üniversiteye ya da benzer bir ortama girdiğinde eline yumurta, taş, sopa ve hatta molotof kokteyli alıp çıkarsın ortaya. Üniversite kampüsünde silah çeker, o anne ve babaların çocuklarına ateş edersin. Solcu olduğun için namaz kılan arkadaşını dövmeye giden “vatan hainisin” sen. Ev arkadaşı eski kız arkadaşınla çıktı diye, geçen gün selam verdim almadın diyerek tanıdığın polis eşliğinde ev basan ülkücü “şerefsizsin” sen. Bırak karşındakini, aileni ve geride kalanların ne durumda olacağı hiç aklına gelmez; okuldan atılır, uzaklaştırılır ya da en kötü ihtimalle uzatırsan ne olacağı umurunda olmayan vurdumduymazsın aynı zamanda. Devletin karşılıksız verdiği kredileri bildiğin halde parasız eğitim diye yırtınırsın. Karşılıksız olmayan kredilerde de sen çalışmaya başlayıncaya kadar geri istenmediğini de ortaya koymayan “yalancı” da sensin. İşte, sen sosyal adalet kavramından yoksun solcusun, ışık ilkelerinden bihaber sağcısın. Dinin “d” sinden anlamayan dincisin. Tarihinde o kadar örneği olmasına rağmen başkalarına maşa olan “geri zekâlısın” sen. Anadolu’dan kopup gelmiş, benim gibi İstanbul’da yaşayıp Anadolu’da okumak zorunda kalmış ve şehrine döndüğünde sırtındaki borcu ödemek ilk vazifesi olacak insanları anlayamazsın sen. Anlayamazsın bizim bir şeyleri değiştirmek için nasıl çırpındığımızı. Muhalefet olmanın bağırıp çağırmak olmadığını, senin karşındaki polisinde bir insan olduğunu ve sen sopayla ona vurduğunda, küfrettiğinde, itip kaktığında onun da sabrının bir sınırı olabileceğini düşünemezsin. Tüm arkadaşların masum dahi olsa araya karışacak bir kışkırtıcının nelere neden olabileceğini bildiğin halde hem de hamile bir kadın olarak oraya gittiğinde ülkeyi sallayacağını sanırsın ancak. Bir annenin sevgisini bilemezsin ve anlayamazsın sen. Anadolulu babanın, “Benim evladım onlara karışırsa kafasını kırarım” serzenişinin altındaki acıyı duyacak kulak ya da akıl da yok sende. Sen ne anlarsın öğrenci olmaktan!..

Son tahlilde, Allah’ım beni böyle büyüten, eğiten, öğreten annem, babam, ailem ve bana katkısı olan herkes için sonsuz şükrediyorum. O annelerin ve babaların hepsinin ellerinden öpüyorum. Hepiniz haklarınızı helal edin bizlere…

Yorumlar

  1. Amin, bende kendi annemin ve babamin ve sizin annenizin babanizin ellerinden operim cok sanslisiniz

    YanıtlaSil
  2. Erkanım eğitim sürecin devam ediyor belli ki güzel şeyler anlatıyor ama sert cümleler kuruyorsun. Kuru ile yaşı aynı kefede yargılar görünüyor yazdıkların. Özünde demek istediğini anlamış olsam da yazının pek çok ön yargılı cümle içermesi tadını kaçırıyor.
    Sen, ben ve diğerleri ne kadar pasif bir gençlik yaşamış olsak da gençlerin çabuk parlayıp, kolayca gaza gelebildiği herkesin malumudur. Biz politik ve siyasi konularda büyüklerimizin baskıları nedeniyle uzak durduk. Ama ben de gençken içinde bulunduğum grup bir eylem yapsa hiç çekinmeden içinde olurdum eminim. Neyse ki bu olmadı ama o zamanki aklım grup içindeyken gruba uymayı emrediyordu.
    O nedenle gençlere "ben böyle yetiştim sen niye benim gibi değilsin şerefsiz!" gibi çıkışlar yapmak çok da akılcı bir yorum değil.
    Mesela bilirsen ki tanıdığın biri çok inatçı bir adam ve değişmez. Onunla çok inatlaşmazsın. Bilmek ve öğrenmek pek çok şeyi değiştirir. Bilmesen ve öğrenmesen O'nun inatçılığını, en haklı olduğun konuları bir kenara bırak çok basit konular için bile vaktini zamanını heba ederek tartışırsın.
    Bu da öyle bir şey. Gençler böyledir evet bunu kabul etmek lazım ve dünyanın her yerinde böyledir, sadece burada değil. Zaten öyle olmasa bütün örgüt mensupları genç olur muydu? 30 yaş üzerinde kaç tane örgüt aktivisti vardır sence?
    Bu onları haklı bulduğum manasına gelmez. Ama onların doğasında bunun olduğunu biliyorsam buna göre davranırım.
    Sen herhangi bir kişiyi inatçı olduğunu bildiğin halde tartışıp ikna edemediğin için döver misin?
    Dövdün diyelim buna bahane olarak onun inatçılığını mı? ileri sürersin "inatçı olmasaydın da dayak yemeseydin!"
    bunca uzun yazı içinden bir tanesini çokça eleştireceğim hamile olduğu halde gösteri yapan kızı eleştirmişsin. Evet haklısın O'nun karnındaki çocuğu her şeyden çok düşünüp en ufak sorun olabilecek bir ortama girmemesi gerekir. Ama bu düşünce gençken ne kadar insanın aklına gelir? Hadi kız salaklık etti düşünemedi bunları gruba uydu çocuğunu düşünmeden. İnsanlara bu şekilde bir şiddet uygulanmasını neredeyse haklı gösteren bir yazıyı nasıl kaleme alabiliyorsun?
    Hadi onlar çocuktu gençti bilemediler annelerinin, babalarının emeğinin kıymetini, koskoca devlet adamları, polis amirleri de mi? bilemediler...
    Çok da uzatmayayım.
    Aklındaki her şeyi, yaşadığın tüm deneyimleri unutup, saf ve tarafsız bir gözle bakabilir misin?
    Dünyaya bir tarafın gözünden bakmak iskeleden hareket eden vapurun penceresinden bakarken iskelenin hareket ettiğini sanmaya benzer..

    YanıtlaSil
  3. Hayır abi. Hiç bir eleştirini kabul etmiyorum. "Şerefsiz", "vatan haini" ve "dinden anlamayan dinci" eleştirilerimin sonuna kadar arkasındayım. Hiç bir tarafın gözünden de bakmıyorum olaylara. Bir kere protesto konusu yaptıkları şey yalan. Emin ol hiç degilse yarısı başbakanlık bursu ve en az bir o kadarı da kredi ve yurtlar kurumunun kredisi, yurdu ve benzerinden faydalanıyordur. Hal böyleyken parasız egitim diye bağırıp polise sopalarla vuran gurubun icinde bulunan ve hamile olduğunu bile bile oraya giden kişi için söyleyebileceğim en iyi ifade geri zekalı olduğudur. 60, 70 ve 80' lerde olmuş onca olayı görmüşken bunları yapmak akıllı bir insanın işi midir? Hiç kusura bakma o üniversitedeki insanlar milyonların arasından sıyrılıp oraya geliyorlar, yani zekasal bir sorunları yok. O halde hareketlerinin sonuclarını düşünecekler. Ben hiç bir zaman polislerin haklı olduğunu söylemedim. Örnek 1 Mayıs olaylarında gozumle gordum sabah saat 5 te soğukta oraya dikilen adam da bir insan ve genel tepkilerini zaten biliyoruz polislerin. Oraya giden hamile kişi art niyetlidir ve benim için "şerefsiz" in onde gidenidir.

    Solculuk, sağcılık ya da dinciliğin yeri üniversite değildir. Okursun okulu iyi bir dereceyle bitirmek ve daha iyi bir yerlere gelmek için didinirsin sonra bir seyleri değiştirmeye çalışırsın. Devlet Bahçeli ne güzel diyor; bana en az 25-26 oy lazım ki iktidar olayım. İktidar olmadan bu ülkede bir şey degistirilebiliyor mu? Hayır. O halde oku, okulunu en iyi dereceyle bitir. Sağına, soluna iyi ornek ol ki insanlar seni örnek alsın.

    Ayrıca ben protesto yapmasınlar demiyorum ki! "Şerefsizler" sopa ve taşlarla polise saldırarak, ayağına kadar gelmiş hem profesör hem de siyasetçi olan adımı sözlerinle vuracağına yumurta atıyorsun.

    Annen, baban parayı kolay kazanmıyor olsa emin ol gençlik falan dinlemez okuldan atılmana neden olacak olaylara imza atmazsın. Bunun gibiler için bizim oraların çok meşhur bir lafı var: ılıncak beşiğinde sallanmak.

    YanıtlaSil
  4. Erkanım görüyorum ki bir zamanlar çokça meşhur olan "sallandıracaksın bir kaçını Taksim meydanında" fikriyatına epey bir yakınlaşmışsın. Şiddetin her türüne karşıyım. Ama işi şiddeti engellemek olanların şiddet uygulamasının hiçbir bahanesi olamaz. Bunu aklının bir kenarına yazsan iyi olur. Diğerleri gaza gelmiş, doldurulmuş, beyinleri yıkanmış olabilir. Ama güvenlik güçlerinin işi kavgaya karışmak değil, engel olmaktır.
    Bu senin taraftarı olduğun şey Amerika'nın da tavrıdır. Barışı korumak için savaşmak(saldırmak)!!
    Daha sakin düşünmeye çalış, insanları yaftalama.
    Siyaset konusunda yazdıklarını da sadece komik olarak nitelendiriyorum. Çalışarak okuyarak siyaseten bir yere gelineceğini sanıyorsun. Umarım gerçekten öyledir...

    YanıtlaSil
  5. Hayır abicim. Sen anlamıyorsun beni. Bilakis ben tamamen şiddete karşıyım. Şiddeti doğuracak olanın da polisin tavrının ne olacağını bile bile oraya gitmek nedir? Sopayla, taşla ve hatta molotofla polise saldıranların arasında olup da ben masumum diyemeyeceğin gün gibi ortada.

    Ha diyorsan ki polis şiddet kullanmakta haksız. Ben bunun yanlış olduğunu söylemiyorum.

    Ama sen gösteri yapacağım diye etrafa zarar verip, insanları yaralıyorsan önce kendine bakacaksın. Sendikacı "şarapsızlar" Taksim'de gösteri yapacağız aşağısı kurtarmaz diye yırtındığında ve olayların suyu çıktıktan sonra vazgeçtiklerinde hala dönen "oyunu" anlamadıysan ona da diyecek birşeyim yok.

    Ben siyasetten de bahsetmiyorum ayrıca. Okumak, okulunu bitirmek derken ya da bir yerele gelemekten bahsederken güçlenmek ve gücü eline aldığında ideolojini savunmaktan bahsediyorum.

    Farkındaysan sen hala neden protesto yaptıklarından bahsetmiyorsun. "Parasız eğitimmiş!.." Peh! Onu gelsinler külahıma anlatsınlar. Çıksınlar dershaneler kaldırılsın diye eylem yapsınlar. 300 - 500 lira harç parasını protesto eden o "zibidiler" İstanbul'daki üniversitelerde okumak için kaç para dershane parası verdiler bana onu söylesinler.

    Ayrıca bir konuya bir kez daha açıklık getireyim. Bundan sonra siyasete dair yazmayacağım dedim ve yazmıyorum. Bu yazımın da siyasetle uzaktan yakından alakası yok. Sadece bazı "şerefsizlerin" yaptıkları kanıma dokunuyor o kadar...

    YanıtlaSil
  6. Erkancım ben konudan ve içerikten bağımsız olarak şiddeti eleştiriyorum. Çocuklar "i.ne polis" diyerek bile eylem yapsalar Polisin onlara bu şekilde müdahale hakkı yok ve olmamalı diyorum. Barışı koruma görevinde olanlar bunu savaşarak yapamazlar/yapmamalılar.
    Dershaneler konusunda sana sonuna kadar katılıyorum. Devletin görevi olan "eğitim" bu şekilde devredilmiş durumdadır ve parası olan ile olmayan arasında derin bir uçurum yaratmaktadır.
    Anlatamadığım ise gençleri kendi özleri içinde değerlendirmiş olmam sanırım. Gençlerin doğasında protesto, eylem, hareket var. Bunları farklı insanlar farklı şekillerde kullanabilir. Gençler her zaman bu tür kullanıma açıktır çünkü. Eylemlerinin haklı ya da haksız olmasından hiç bahsetmiyorum dikkat edersen, hatta içeriğini bile sorgulamıyorum. Çünkü sen yeteri kadar ikna edici bir adamsan, "dünya tersine dönsün" diye bile eylem yaptırabilirsin gençlere.
    Bundan dolayıdır ki gençlerin yaptıklarını değil daha büyük akla, güce, erke sahip olanları eleştiriyorum. Onlar sonuçta GENÇ!! ve yaşı daha 19 olan bir genci, gençliğinin doğası nedeniyle yargılayamam.
    Bu güneydoğuda polise taş atan çocuklardan çok da farklı bir psikoloji değil.
    Onlar dünyayı bu şekilde değiştirebileceklerini sanıyorlar.

    Siyasi kısma ben de girmeyeceğim. Ama okumakla zerre alakası olmadığının farkındasındır. Okumuş olmak sadece donanımı artırır ama siyasi bir güç sağlamaz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç