Ana içeriğe atla

Fırsatçılar

Hiç hoşlanmıyorum şu fırsatçılardan. Zorda kalmış insanların durumundan faydalanan insanları sevmiyorum. Hani şu birkaç bin liralık yeni "oyuncaklara" verilen paralara dahi bu kadar acımıyorum. Ama onun da bir ala vere dala veresi var. Dışarıdaki üç kuruşluk cihazları kakaliyorlar bize. Neyse beni esas irite eden şey şu sağlık sektöründeki şerefsizlik; söyle ki basit bir medikal ürünü hem de aynı marka aynı modeli için biri 75 lira bir başkası 55 lira, internette 35 lira ve pazarlıkla medikalciden 37 liraya alabiliyorsunuz. Alacağınız yeri bilmiyorsanız, durumunuzda acilse "giydiriyor" şerefsizler. 

Geçtiğimiz senelerde babamın ameliyatı için lazım olan iki platin çivi için bizden on katına yakın para istemişlerdi. Durum acil olduğu için ben de vermiştim. Doktorumuz tanıdık olduğu için medikalciyi geri çağırıp bir güzel "sıvadıktan" sonra, özür dileyerek farkı geri iade etmişlerdi.

Bu sene kurban bayramı için kurbanlık bakarken satıcının teki "Abicim ne kasıyorsun ibadet bu. Bunun pazarlığımı olur, sevap için keseceksin sonuçta." deyince. "Peki sen ne için satıyorsun?" demiş ve eklemiştim, "Sen bu fahiş fiyat uygulamasıyla benimle aynı amacı taşıdığını iddia ediyorsan. Ne ben senin inandığına ne de sen benim inandığıma inanmıyorsun demektir." diye çıkışmıştım. (Üçe beşe bakmaktan bahsetmiyorum. Olması gerekenin iki katından bahsediyorum.)

Bana garip geliyor bu ticaret anlayışı. Zor durumda kalmış birinin sattığı herhangi bir şeyi fiyatından aşağıya satın almakta bana tam olarak aynı şeymiş gibi geliyor.

Kısacası insanların zor durumdan faydalananları hiç sevmiyorum. Hak, hukuk ve ahireet inancı olan kimsenin bunu yapabileceğine inanmıyorum.

Not: Garip bir adamım vesselam; sağ dizimin doğuştan iki diz kapağı olduğunu öğrendim dün.

Yorumlar

  1. Cok ilginc dogustan iki diz kapagi nasil fark etmediniz, bir arkadasiminda uc bobregi var, biraz sansli

    YanıtlaSil
  2. Her şeyin fazlası zarar malum. Ben başka bir sıkıntı için gitmişken şans eseri öğrendim. Aslında oldukça küçük bir şey ve bana bir zararı yok. Ama yine de ilginç bir durum tabi.

    Bu arada arkadaşınız şanslıymış, kasada bir 35-40 bin lirası var gibi... :)

    YanıtlaSil
  3. İnsanlar artık öyle fırsatçı ki ,bir birlerinin sırtına basıp para kazanmayı bir şey sanıyorlar .. Ama bunun böyle olmasına sebep yine kendileri ,yani demem o ki insan ne arıyorsa önce kendinde aramalı..Çünkü herkes zor duruma düşer,ve birilerine mutlaka ihtiyaç duyar..

    ayrıca İki tane diz kapağı nasıl oluyor ki :)))

    YanıtlaSil
  4. Dünyadaki en pahalı benzini kullanıyoruz. En pahalı iletişime sahibiz. Belediyelerimiz sürekli olarak kaldırımları olması gerekenin 5 katına değiştirtiyor. Yani sürekli olarak devletimizden kazık yiyoruz.
    Eh! böyle bir devletin böyle vatandaşları olması da kaçınılmaz tabi.
    Kısacası ananı s.ken kadı ise kimi kime şikayet edeceksin..?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...