Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan.
Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut…
Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu?
Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan.
Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” için ne diyeceğiz “Hero” da ki? Peki, hepsi güzel de “Zamanı eğip, bükmek” ne demek?
Zaman elle tutulamayan bir kavramdı benim için. Nasıl olurda eğrilip, bükülürdü? Yaş ilerledikçe fark etmeye başlıyor belki de insan. Evet, zaman eğrilip bükülüyor. Ama bizim isteğimiz dışında oluyor bu. Ve ne zaman bu gelse aklıma, gözümde eski usul saatler canlanmaya başlıyor. Hani şu sarkaçları bir sağa bir sola sallanan ve ayarlamak için gerçek bir saatçi gereken saatler.
Hayatlarımız aynı bu sarkaçlı saatlerdeki gibi. Ağırlığın yeri hayatımızın hızını etkiliyor. Kimi zaman hızlı kimi zaman olması gerekenden çok daha yavaş akıyor zaman. Yaşanmışlar, yaşanacaklar ve beklentiler ama en çok o an yaşanıyor olanlar ağırlığı yukarı veya aşağı hareket ettiriyor. Ayar şaşıyor ve “Saatçi” en ince ustalıkla yeniden rayına oturtuyor akışı. Çok geçmiyor ardından ve biz yine bozuyoruz hayatın dengesini. Zaman yine eğrilip bükülmeye başlıyor, ya çok hızlı ya çok yavaş. Hatta bazen donup kalıyor. Hiç artık şu an geçsin diye dakikalar ve saatlerce içinizden dua ettiğiniz oldu mu? İşte tam o an…
Evet, farkındayım. Zaman sürekli ve düzenli olarak akıyor, bizim dışımızdaki evrende. Bizim ona ölçüler tanımlamamız da çok önemli değil. Üzerinize hızla gelen bir arabanın şoförü ve sizin için zaman aynı kavramı ifade etmiyor ya da aynı ölçü birimiyle ölçülmesi pekte mantıklı gelmiyor. Yavaşlık, hız ve tam durgunluk hepsi bireysel evrenlerimizde olan şeyler. Evet, farkındayım ve sanırım zamanın eğilip bükülmesi de bu. Ben saniyeleri saatler gibi yaşarken, bir başkası için aylar saat ölçüsünde akıp gidiyor olabilir.
İçinde bulunduğumuz durum ve ruh hali de bunda belirleyici rol oynuyor. Ama inanın denge o kadar bariz ki… Sanki hızlı ve yavaş geçen zamanlar birbirini dengeliyor gibi. Bazen çok hızlandığımızda durup beklememiz, bazense birileri daha doğrusu zamana yetişmek için hızlanmamız gerekiyor. Yine aynı örnekte –üzerimize hızla gelen bir araba olduğu örneği- bizim için zaman duruyor, hareketlerimiz yavaşlıyor. Tüm ömrümüz boyunca kurduğumuz hayaller bir bir gerçek oluyor. Hayatımız film şeridi gibi gözlerimizin önünde. Ya da tam tersi biz aşırı hızlanıp tüm hatıraları ve belki de gelecekte yapmak istediklerimizi bile bir çırpıda önümüzde buluyoruz. Zaman eğrilip, bükülürken mekân aynı kaldığı için bunlar atomik seviyede gerçekleşiyor beklide… Yani sadece hissediyoruz veya düşünüyoruz. Hepsi bu…
Acaba süper bir bilgisayar olsa ve atom saati ile hayatlarımızdaki farklı anları her biri için uygun ölçekle ölçse kaç yaşında olurduk ya da nasıl ifade ederdik zamanı? Yaşımızı, “bana göre otuz sana göre elli” şeklinde mi ifade ederdik?
Hayatlarımızın kontrolü gibi zamanı eğip bükebilme kontrolü de bizde olsaydı nasıl olurdu acaba? “Neo” gibi kurşunları havada tutabilir ya da “Hiro” gibi istediğimiz anda zamanı dondurabilir veya farklı bir zamana atlayabilir miydik?
Sahi, geri dönüp dönüp aynı hataları yapar mıydık yine de?
Bu soruların yanıtlarını bilmiyorum. Ama zamanın eğrilip bükülmesine kısaca “Hayat” diyebiliri< sanırım, herkesin kendi evreninde ki hayat. Ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikriniz varsa buradan buyurun...