Ana içeriğe atla

151° den 182° ye

Son birkaç senedir Ramazan aylarını ya tamamen ya da büyük bir çoğunluğunu yalnız geçiriyorum. Bunun da etkisi vardır mutlaka ama artık İstanbul’daki oruç zamanları eski tadı vermiyor. Etrafta Ramazan ayının geldiğine dair neredeyse hiçbir ibare yok. (Ramazan eğlencesi denilen şeye sonuna kadar karşıyım. Ramazan ayı eğlence ayı değil, fakir ve fukaranın halinden anlamak ve Allah’a yakınlaşmak demektir.) Bu sene iftar çadırları da kurulmayınca ortam iyice bozuldu.

Neyse benim esas olayım bu değil. Olay şu ki gidiyorum. En azından kalan kısmında eskisi gibi vakitler geçirebileceğim ve bayramda da ailemin yanında olacağım. Hem yakınlardan sesler hem de manzaralar için… Gidiyorum yüzümü 151° den 182° ye çevirmeye… Haydi, kalın sağlıcakla…


Dün yukarıdakilerdi aklımdan, kalbimden geçenler. Şimdiyse geçen sene sıkıldım dediğimden on kat daha kötü durumdayım. Memleketimde can kayıplarıda olan, bilinen en kötü doğal afeti var ve ben yarın oraya gidiyorum. Tek tesellim aliemin mahsur kalmak dışında bir sıkıntısı olmaması, sıhhatlerinin yerinde olması. Umarım yarın evime ulaşabilir ve ailemin yanında olurum. Allah'ım, şüphesiz sen tüm zor durumdakileri gören yardım edensin oraları da gör ve yardımını esirgeme.

Yorumlar

  1. Evet eski Ramazanların tadı yok malseff..

    Ailenede sanada çok geçmiş olsun dikkat edesin kedinede onlarada yolun açıkolsun

    YanıtlaSil
  2. Allah yar ve yardımcın olsun...

    YanıtlaSil
  3. İkinize de teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...