Ana içeriğe atla

Açık Mektup

Belediye, hükümet, devlet, cumhurbaşkanlığı ve bilumum devlet makamlarına açık mektubumdur.

Şimdiye kadar tek bir yasadışı iş yapmadığım için; mahkemeye sadece bir kere şahitlik yapmak dışında - o da yapamadan dönerek- yolum düşmediği için; hiç bir kamu arazisine gece kondu - akşam kalktı yapmadığım için; 3 kat verilen yere 35 kat otel-ev (rezildans diyorlar kendi dillerinde) yapmadığım için; devletin bankalarından aldığım kredi ile devletin mallarını satın alıp, satın aldığım şirketin ya da her ne ise onun kârıyla krediyi geri ödemediğim için; vergi cezaları alıp onları ödemeden sıyırmadığım için; adam yaralamadığım veya öldürmediğim için ve bunlar gibi hiçbir işi yapmadığım için gösteri yapma ihtiyacı duymadığım ve de bu ihtiyacı duymadığım için de polise, askere veya sivil vatandaşa da taş atmadığım için; bunları yapanlara topluma uyum, mağduriyetlerinin giderilmesi v.b. adı altında yapılan yardımların, tanınan ayrıcalıkların v.b. iki katını talep ediyorum.

Örnek vermek gerekirse; dere yatağında evim olmadığı, evimi sel basmadığı ve dere yatağı ıslahı için kamu arazisi üstünde olmayan evimi yıkmak zorunda kalmayacağınız için bir yerine iki ev talep ediyorum (Malum yıkım masrafları ve hafriyat çalışmaları da baya bir tuzlu artık.) Affedilmiş bir vergi borcum olmadığı için ileride kaçıracağım tüm vergilerin cezai işlem görmeksizin affedilmesini talep ediyorum. Ayrıca sinirimi bozan birkaç kişiyi temizlersem de beni tutuklamazsınız diye ümit ediyorum. Unutmadan satılacak ilk büyük kamu kuruluşunun 1 kuruş temsili bedelle -1 kuruşu kamu bankalarından biri öder artık- doğrudan benim üzerime geçer diye de bekliyorum.

Bu düşüncelerimin gerçekleşmesi için tüm resmi kurumlardan gereğini yapmasını beklediğimi belirterek münasip yerlerinizden öpüyorum.

Saygılarımla.

Not: Aynı taleplerde bulunacak sayısız kişi lütfen sıranızı bekleyin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

“Herkes ötekidir ve hiç kimse kendisi değildir.*”

Bir cümle, bazen bir yerlerde okuduğunuz, bazen birinin söylediği, bir filmde duyduğunuz ya da birinin gözünüzün içine sokarcasına haykırdığı, bir konu hakkındaki tüm düşüncelerinizi aktarabilir. Öyle bir hisse kapılırsınız ki sanki ömrünüz boyunca düşünseniz, araştırsanız ve didinseniz görüşlerinizi, düşüncelerinizi bu kadar güzel, net ve öz olarak anlatamayacakmışsınız gibi gelir. Geçenlerde bir arkadaşla, hiç kimsenin etrafındakilere karşı dürüst ya da gerçekçi olmadığından konuşuyorduk. O gün bunu anlatmakta oldukça zorluk çekmiştim. Şimdi düşüncelerimi bu konuya bu kadar yoğunlaştırmışken bile zorlanıyorum. Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim bu dürüstlük ya da gerçekçilik hayatın geneline karşı bir şey değil. İnsanların ikili ilişkilerinde kendilerine ve dışarıdakilere karşı olan dürüstlük ve gerçekçilikten bahsediyorum. Geçmişi doğal olarak bilemiyoruz ama bugün kimse karşısındakini gördüğü gibi kabul edip o şekilde yaklaşmıyor ve yargılamıyor. Kendi duyularımızla öğrendi