Ana içeriğe atla

Meksika Sınırı

İlk kez İstanbul’a döndüğüm hafta yazmayı düşünmüştüm hakkında. Annemin Ülke televizyonunda üç tane genç var, mutlaka seyretmelisin cümlesi olmuştu beni buna yönlendiren. İlk olarak anlamamıştım kimlerden bahsettiğini. Ta ki bir sabah tekrar programını açıp bak bunlar işte diyinceye kadar. Askere gitmeden önce müptelası olup seyrettiğim Meksika Sınırı programından bahsediyordu annem. Şiirden, edebiyattan, biraz siyasetten ve daha çok hayattan bahseden bu programın sıkı bir takipçisi olmuştu. Neyse neden yazmak istediğimi anlatmam biraz zor burada…

Aslında uzun uzun anlatmak isterdim programı burada ama beceremem. O yüzden kendi anlatımlarını buraya taşımayı tercih ediyorum.

“Herkesin Bir Meksika Sınırı Olmalı!” sloganıyla yola çıkan ve ismini Şair Mehmet Efe’nin “Meksika Sınırı” Şiirinden alan programı İsmail Kılıçarslan, Tarık Tufan ve Selahattin Yusuf birlikte hazırlıyor ve sunuyor. Hedef her şeyin özgürce konuşulabildiği, tartışılabildiği “güney”e inebilmek ve gündemi ekrana taşımak yerine kendi gündemini yaratmak.

Cuma akşamları 22:00’da(tekrarı Pazar sabahları 08:00’de) ekrana gelen Meksika Sınırı “kurgusuz, kaygısız ve kusurlu” bir TV şovunun peşinde. Konuşulan her konunun daha önce konuşulmayan bir biçimde konuşulacağı özgür tartışma platformu Meksika Sınırı ÜLKE'de…

İsmail Kılıçarslan, Tarık Tufan ve Selahattin Yusuf’un birlikte hazırlayıp sunduğu Meksika Sınırı, sanat, edebiyat, popüler kültür, sinema, sosyoloji ve sporun ağırlıklı olarak konuşulduğu bir platform. Özgür bir tartışma ve paylaşım platformu olarak tasarlanan programda her hafta haftanın getirdiği sanat, edebiyat ve popüler kültüre ilişkin tartışmalar konuşulurken, sinema ve spordaki güncel gelişmeler de aktarılıyor.

Ayrıca Facebook’da ilgili gruplarını bulup katılabilirsiniz. Kahraman üçlümüzün her birine ayrı ayrı selam olsun der ve iyi seyirler dilerim…

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç