Ana içeriğe atla

Ahlak

Vikipediye göre ahlak; "Kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kültürel, dinî, seküler ve felsefi topluluklar tarafından, insanların (sübjektif olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır."

Bu kapsayıcı olmayan tanımdan dahi şunları çıkartabiliyoruz:
  • Ahlak, doğru ve yanlışların ayırt edilmesine yarayan bir kavramdır.
  • Ahlak, toplumdan topluma ve hatta kişiden kişiye değişebilir. 
Burada eksik olan ise:
  • Ahlak, zaman içerisinde değişen ve evrilen bir yapı gösterir. Yani ahlak kuralları zamana bağımlıdır.
  • Ahlak, aynı zamanda toplumların içinde bulunduğu coğrafya yani mekana da bağımlılık gösterir. 
Baz tanımın içinde yer alması gereken bir diğer unsur ise ahlak kurallarının genellikle yazılı olmadığı bilgisidir. Yani ahlak, kanun ve yönetmelik gibi yazılı kaynakları etkilemekle birlikte toplumun kendi koyduğu yazılı olmayan kurallar bütünüdür. Esnekliğinin ve sübjektifliğinin kaynağı da buradan gelmektedir.

İnsan sosyal bir varlık olarak birlikte yaşama ihtiyacı içinde olduğundan, oluşturduğu topluluklar insana kendisinden bağımsız bir takım ahlak kurallarını dayatabilir/dayatır. Yani sizin için ahlaki olmayan bazı davranışlar, eylemler ya da sözler toplum tarafından ahlakın gereği olarak size dayatılabilir. Bunun tam tersi olarak sizin yapılmasında ahlaken sakınca görmediğiniz bir davranış toplum tarafından onaylanmayabilir. Bu dayatmaya karşı gelişen toplu direnç ya da kabul de bir süre sonra toplumun yeni ahlak anlayışı olarak ortaya çıkar.

Ahlak, zaman, mekan, toplum ve hatta insandan insana göre değişkenlik gösterir. Öyleyse ahlak anlayışında ortaya çıkan farklılıklara anlayışla bakmak gerekir! Evet, kısmen doğru. Ancak bu değişim aynı yöre ve insanlar için evrim kadar uzun bir süreç gerektirir. Ahlak denen şey bir kaç sene ya da birkaç ay gibi, hatta birkaç gün gibi bir zaman aralığında değişmez. Zamanla değişen ahlak anlayışlarındaki farklılık için onlarca yıl gerekir. Öyle ki; bugün hayatta olan bir insanın ahlak anlayışının toplumdan etkilenerek değişmesi ne kadar mantıklı olsa da tüm toplumun ahlak anlayışının aynı olaylar ve şartlar karşısında tam aksi istikamette değişmesi mantık dışıdır. Muhafazakarlıktan bahsetmiyorum. Geçmişe bağımlı yaşamak ve saplantılı olmaktan da... Ancak ahlaki davranışların temelleri çok uzun zamanlarda oluşur ve toplumun bu kuralları özümsemesi de bir o kadar vakit alır. Siz bir ahlak kuralını tam aksi istikamette değiştirdiğinizde o kural çöker. Eğer önceki kural gerçekten hükmünü yitirdiği için bu böyle oluyorsa sorun olmaz. Ancak bunu ahlak kurallarının geneline yapmaya kalkışırsanız, tek tek çöken kurallar kuralsızlığı doğurur. Ahlaki kuralsızlık denen şey de ahlaksızlığın ta kendisidir.

Bunca şeyi niye mi yazıyorum? Hayır, siyasetten bahsetmeyeceğim. Çünkü toplumlar layık olduklarıyla yönetilirler!

Malum yakın bir zamanda “köy” değiştireceğim! Bu nedenle birkaç aydır tadilat işleri yaptırmaya çalışıyor ve alış veriş yapıyorum. Bu süreçte oldukça fazla insanla muhatap oldum. Ayrıca 15 senedir hizmet sektöründe çalışıyorum. En az 9 senedir de ticaretin içinde olduğumu düşünüyorum.

Şu kesin ki; toplumun ticari, beşeri ilişkilerindeki ahlak anlayışı benim ya da sizin düşündüğünüz yerde değil! Haberlerde görüp kızardım: “Hiç mi iyi olay olmuyor?” diye! Sanırım olanlar da artık kalkan toz bulutunun içinde seçilemiyor. Şu son zamanlarda artık sıdkım sıyrıldı. Örnekler mi?

Biriyle yapacağı iş konusunda konuşuyorum. Yapacağı işleri ve kullanacağı malzemeleri yazmasını, işi bitirme süresini de mutlaka belirtmesini istiyorum. Bunları isterken de ihtiyatı elden bırakmamasını ve kesin bitiririm dediği sürenin üstüne ek bir süre koymasını istiyorum. Çıkarttığı süreye ve maliyete ben de azımsanmayacak bir ek yapıyorum. Sonra da bunlar aşılmayacak diye belirtiyorum. Üstelik bunların hepsini de yazılı olarak yapıyorum. Tabii ki tahmin ettiğiniz gibi oluyor; ne kullanılan malzeme, ne zaman, ne de süreye dair taahhüde uyuluyor!

Bir başkası gözden geçirmesini istediğim maliyeti gözden geçirip tekrar yolluyor. Arada akıl almaz bir fark olduğunu söylüyor ve nezaketi elden bırakmadan bir yanlışlık olduğunu söylüyorum. Sonuç ne? Aradaki uçurum, ben söyleyince fark edilen, gözden kaçmış bir hesap hatası!..

Bir diğeri 35 lira fazladan kar edeceğini düşündüğü için; üç kişi - dört gün fazladan çalışmak zorunda kalan bir sözünün eri!..

Biri bana verdiği maddi zararı şerefi ve namusu sayan bir esnaf! Soruyorum arkadaşa "Namus ve şerefin taktığın askıda tozlanıyor. Bir ara gelip almayı düşünüyor musun?" El-cevap: "Sen de kalsın!"

Benim için söz namustur dediğim bir başkası üç gün sonra sözünü tutamayacağını söylerken "Dün dünde kaldı cancağızım!" diyebilecek kadar Mevlevi!

Türkiye'nin en büyük kurumlarında bile oluyor böyle şeyler. O kadar ki; biri karşıma geçip kendi yazdığı kuralı ugulamayacağını söylerken yüzü dahi kızarmıyor. Yazdığı şeyi uygulamayanın söylediğini yarın inkar etmeyeceğini nasıl bileceğimizi sorgulasak mı?!

Sırf bunlar mı? Daha onlarca hatta yüzlerce örnek sayabilirim.

Taksici yolu uzatıp dolandırma peşinde, bakkal ve manav tarihi geçmiş malı öne alıp milleti söğüşlemenin derdinde. Memur rüşvet, işçi kaytarma peşinde... Bir sırada iki kişinin önüne geçen mutlu, emniyet şeridinden giden kazançlı... Öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmeninden çalmakta kararlı... İşçi patronundan, patron da işçisinden...

Aldatılmak/kandırılmak hiç sorun değil! İnan! Yeter ki zekamı aşağılama... Benim anlamayacağım şekilde benim kandırabiliyorsan sıkıntı yok! Benden yana hak endişesi taşımana da gerek yok. Ancak Allah adaletlilerin en adilidir ve hesabı kesinlikle şaşmaz. Sana verilen mühlet belki de hayrına değildir! Unutma!

Beşeri ve ticari işlerinde ahlaksızlık tek kuralı olmuş kişi, Allah aşkına başkalarının ahlaksızlıklarından dem vurma...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç