Ana içeriğe atla

Faklı bir dil farklı bir kültür demektir ve farklılıklar güzeldir.

Son zamanlarda yine öğrenme merakım nüksetti. Çok uzunca bir zamandır erteleyip durduğum bir işe giriştim. Ya bu sene ya asla diyerek. Daha emekleme aşamasındayım. Ama bu sefer kararlıyım. Faklı bir dil farklı bir kültür demektir ve farklılıklar güzeldir. Şimdi farklı dillerden bahsedeceğim sana. Yazıyı aşağıdaki türküyü dinleyerek oku olur mu?


Geçtiğimiz senelerde yerel dil kursları üzerindeki yasak kalkınca epey bir süre Lazca ya da Hemşince kursu veren yerler aramıştım ve bulamayınca da baya bir üzülmüştüm. İkisi de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan diller. Ben ne Laz'ım ne de Hemşin'liyim. Ancak ikisinin de yaşam coğrafyası benim memleketim ve ikisini de hem öğrenmek hem de yaşatmak isterdim. Şu an çocuğum olmasa da yeğenlerime öğreterek. Tek bir cümleyi onlar da belki kendi nesillerinde sürdürerek o dil ölse bile bir zamanlar yaşamıştı diyebilirlerdi. Çünkü dil kültürdür ve çok dillilik çok kültürlü olmak demektir ve çok kültürlülük güzeldir. Kurs bulamasam da bu kararlılığım ortadan kalkmış değil. Ancak önümde başka bir engel daha var. Bu iki dil de yazılı diller değiller.

Hemşince zaten çok az kişi tarafından konuşulan bir dil. Lazca ise nispeten konuşanı fazla olsa da (Bakmayın fazla dediğime, en iyimser araştırmalarda bile 250 bin kişiyi zor buluyor.) okur yazarı geçmişte neredeyse hiç olmayan bir dil. 20. yüzyılda bazı çalışmalar yapılmış ve hatta Lazca 1984'te bir Laz abecesine bile kavuşmuş. Geçtiğimiz senelerde bir grup öncü hem dili yaşatmak hemde yazılı yayın ile dili edebi yaşamda da sürdürmek adına dergi çıkartma gibi girişimlerde bulundu. Ancak senin de tahmin edebileceğin gibi bu çabalar çok uzun soluklu olmadı. Lazca hakkındaki şu açık ansiklopedi maddesi gerçekten güzel. Belki sonra göz atmak isteyebilirsin. Belki oralardan döner dolaşır yine beni bulursun.

Bir soru sorayım sana: Yukarıdaki türkünün sana hissettirdiklerini anlamak için illa Lazca bilmen mi gerekir? Al sana son dörtlüğü;

"Ah sevgili sen iyi günlerimde
 Yüreğimi nasıl dağıttın
 Gece herkese gece de
 Ben günlerdir uykusuzum"

Söylesene gerçekten bu duygudaşlığı yaşamak için illa Laz olmak ya da Lazca bilmek mi gerekiyor?

Dostum, eğer Kâzım Koyuncu'yu veya Volkan Konak'ı anlamak için Lazca ya da Neşet Ertaş'ı anlamak için Türkçe bilmemiz gerekmiyorsa Aynur Doğan'ı anlamamız için neden Kürtçe bilmemiz gereksin?

Gönül Yarası filmindeki o sahneyi hatırlarsın, aynen orada olduğu gibi bazı şeylere ağlamak ya da sevinmek için Kürtçe, Lazca, İngilizce ya da Türkçe bilmek gerekmiyor. O duyguyu bilmek yetiyor da artıyor bile. Ama bir de anlayıpda hissetmek var. O daha da güzel. O halde hadi hep birlikte anlayalım. İnsan bilmediğinden/anlamadığından korkar çünkü. Ama çirkinleşmeden. Birkaç "şeref düşkünün" yaptıklarını sırf o "şeref düşkünleri" sözde onları savunduğunu söylüyor diye onlara mal etmeden.


Dostum, bir de buna bak bakalım Farsça bilmemene rağmen hoşuna gidecek mi ya da benimle aynı şeyleri mi hissedeceksin sende? Bir de şunu bil belki etkili olur; cümlelerine kadar neredeyse aynı şeylerden bahseden bir şiirim var benim. Bunu şiiri yazdıktan aylar hatta yıllar sonra dinledim bu şarkıyı. Hoş dinlesem ne fark ederdi ki! Farsça mı biliyorum?


Dostum,

Faklı bir dil farklı bir kültür demektir ve farklılıklar güzeldir.

Dil kültürdür ve çok dillilik çok kültürlü olmak demektir ve çok kültürlülük güzeldir.

...ve en önemlisi dostum,

Hoşgörü, çok kültürlülükle gelir.

Hoşgörülü olmak da ayrı bir güzeldir.

Yorumlar

  1. Aynur Doğan'ı bir de bu videodan anlamaya çalışmak iyi olur. http://www.youtube.com/watch?v=TWdq3aGelN0

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım. Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı. Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. A...