Stieg Larsson’un Milenyum("Millenium") serisini okumaya devam ediyorum. İlk kitabı bitirdiğimde diğerlerini ara vererek okurum diye düşünmüştüm ki öylede yaptım. Araya birçok kitap girince ikinci kitap daha yeni bitti. Ancak üçüncüyü ara vermeden okumak elzem oldu. Bir ön uyarıda bulunayım; eğer ikinci kitaba başlamadıysanız ve Türkçesinden okumayı düşünüyorsanız üçüncü kitabın çevirisi çıkmadan başlamayın. Zira sonra çok canınız sıkılabilir beklerken.
Daha henüz ilk kitabın filmini seyretmediğim için kafamdaki tasvirlerden hareketle hırçın ama sempatik bir karakter çizmiştim Lisbeth Salander için. Geçmişinde yaşadıkları nedeniyle erkeklerden nefret eden, gardı sürekli yukarıda hafif efemine bir havası olduğu hissini yaratmıştı ilk kitap bende. Ancak ikinci kitaptan sonra Lisbeth karakteri çok daha asi, daha sert ve biraz daha tutarsız bir yer edindi kafamda. Esas kızımız kitapta kısaca; “Salander, kadınlardan nefret eden erkeklerden nefret eden bir kadın.” olarak anlatılıyor.
Kitapta en hoşuma giden şey dostluğun işleniş şekli; ne yaparsanız yapın, nasıl gözükürse gözüksün kendini dost olarak gören kişilerin nasıl davranması gerektiği…
Eğer üçüncü kitapla birlikte seri iyi bağlanırsa, Millenium serisi en iyiler listeme rahatlıkla girecek.
Not: Kitabın hepsinin Türkiye üzerinden değerlendirmesi çok komik olacak sanırım.
ben 1. okudum daha ikincisini almadım nedense bu ser halinde ki kitaplar hep itici geliyor bana..
YanıtlaSil3.beklemeliyim galiba :))
güzel bir gün diliyorum