Ana içeriğe atla

İntiharın genel provası*

Bir dolu insan toplanmış seyrediyor. Uç bir örnek çıkıp bağırmıyor, “hadi atlasana” diye, son zamanların aksine. Ama yine de seyrediyor kalabalık. Belki de merak ediyor sonucu. Atlarsa ne olur yorumları havalarda uçuşuyor belki de. Kimi bu kadar yakından şahit olmasına şaşırıyor böyle bir şeye.

Polis, bir yandan etraftaki kalabalık bir yandan trafikle uğraşıyor.

İtfaiye, ön hazırlıklarını yapmış, daha iyisini yapmak için çırpınıyor.

Cankurtaran, “olay” yerinde çoktan...

Olay?

Olay, çatıda bir adam olması!

Olay, kalabalığın orada olması!

İtfaiye, polis ve cankurtaranın aynı anda aynı yerde olması!

Olay, bir intiharın genel provası!

Olay, çatıda bir adam olması..!

Çatıdaki adam son bir bakış atıyor etrafına ve bırakıyor kendini boşluğa. Yok, hayır atlıyor aslında. Bırakmıyor kendini. Uzmanlar bunu analiz ettiklerinde böyle mi algılarlar acaba? Bir kararlılık göstergesi! Ya da açılan brandaya doğru bilinçli/bilinçsiz bir yöneliş mi?

Olay, çatıdaki bir adam ve bir intiharın genel provası..!

Sonuç mu? Sonunda herkesin gördüğü; bir intiharın genel provası!

*Dün birkaç bina ötemizdeki bir binanın çatısından biri atladı. Hem de ne için..!
Metallica, Mama Said’de çok güzel söylüyor aslında; “Oğul, hayatın açık bir kitaptır, bitmeden kapatma.”


Metallica - Mama Said

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Ne çok şey oluyor oysa...

Günlük tutmaya eli gitmiyor insanın. Ne çok kişi göçtü geçtiğimiz yıl diye yazıyordum birkaç yazı önce. Ama o zaman daha kayıpların bitmediğini bilmiyordum. Beklemiyordum. İnsan beklemediği yerden yara alıyor. Bir, iki, üç... Bitmiyor. Eksiliyorum. Giden gidiyor da geri kalan her seferinde biraz daha eksiliyor. Yazamadım. Çocukluğumdan büyük bir parça gitti. Gençliğimin en sert, en güzel, en mert anıları gitti. Yazamadım. Öğretilerim, öğretmenlerim, dostlarım, akrabalarım gitti. Biriktirdiklerimi de alıp gittiler. Yazamadım. Bunu not düş tarihe, tarihinde not düş diye düşündüm çok zaman. Elim gitmedi bir türlü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kişiye nasihat olarak ölüm yeter" buyurmuş. Geriye bakıp düşündüğümde ölümle gerçekten tanıştığım ilk zaman 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Ölümün ne olduğunun musallada yatan abim ile tek başıma kaldığımda fark etmiştim. O günü hiç unutmadım. O gün gibi hiç üzülmedim. Ama bu sene bir başka... Artık kayıplardan, cenazelerden, bizzat içi