Ana içeriğe atla

Tehlikenin farkında mısınız?

Yukarıdaki başlığı hatırlayanınız var mı? Hani aylarca bir gazete bu manşetle ve ilk sayfası simsiyah şekilde çıkmıştı. Akla hayale gelmeyecek, getirilemeyecek çalışmalar yapılmıştı. Sahi o dönemleri hatırlayanınız var mı? Yok, unuttuk, biz bilmiyoruz diyorsanız, aşağıda bir iki örnek görsel bulabilirsiniz.

İşte size en çarpıcı örneklerinden biri. Tersten yazılması ve fontların farklı bir dilin yazımına benzemesi ne kadar enteresan değil mi?

Buyurun yandaki resimde farklı bir “Tehlikenin farkında mısınız?” resmi daha var. Bunda çarşaflı bir kadın tehlikenin öbeğini oluşturuyor. Cumhuriyeti tehdit ediyor ve bağırıyor: “Şeriat!”

Şeriat istiyor ki yönetimi ele geçirsin. Tehlikenin farkında mı? Hiç sanmıyorum. Farkında olsa ya “burka” giyerdi ya da peçe takardı ne de olsa.

Neyse ben esas konuma geleyim. Bu kadar eski bir konuyu niye açtığımı söyleyeyim; Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Geçen hafta sonu yapılan CHP 33. olağan kurultayında genel başkanlığa seçildi. Hem de tüm delegelerin desteğini alarak. Oylar kullanılmadan önce yaklaşık 2 saatlik bir konuşma yaptı Sayın Kılıçdaroğlu. O konuşmadan bazı başlıklar şunlar diyerek burada sıralamak çok isterdim gerçekten. Ama öyle bir konuşma olmadı maalesef. Selefi olan Deniz Baykal’dan farklı hiçbir şey söylemedi neredeyse. Bir farkla Sayın Baykal, en azından ülkenin başbakanına “Başbakan” diye hitap ediyordu. Sayın Kılıçdaroğlu “Recep Bey” demeyi tercih etti.

Ne söyledi? Şunu böyle kötü yaptılar. Bunu şöyle kötü yaptılar. Şu yasayı değiştirdiler, biz Anayasa Mahkemesine götürdük. Bunu yaptılar şuraya götürdük. Bir de CHP ve diğer birçok partinin parti programında senelerdir bulunanları tek tek tekrar etti. Elle tutulur söylediği tek şey bir bütçe denetim mekanizması kuracağı ve bunun başına da ana muhalefeti geçireceğiydi (Eğer bir CHP iktidarı görürsek ve bunu yaparlarsa bu gerçekten müthiş bir gelişme olur.) Yoksulluğu bitireceği, yolsuzlukları önleyeceği, ilk işinin dokunulmazlıkları kaldırmak olacağı vaatleri artık o kadar pişmiş bir aş ki, yanık yemek olmaktan bile öteye geçti, kömürleşti.

İşin bir de parti yönetimi kısmı var. Parti yönetiminde bu-şu var edebiyatı hiç yapmayacağım. Sadece bir tek isme değineceğim: Önder Sav. Sayın Sav, eski parti yönetiminin en güçlü ismi değil miydi? Selef, “Ben Ergenekon’un avukatıyım.” diye bağırırken sağ tarafında durmuyor muydu? O malum komplo patlak verdiğinde de ilk “satan” o değil miydi? Şimdi bunda nasıl bir iyi niyet arayabiliriz.

Parti yönetimine öyle isimler girdi ki aylardır televizyon ve gazetelerde bas bas bağırıyorlardı. Sizce ne diyorlardı? Ben cevaba hiç gerek duymuyorum.

Peki, ben ne olsun isterdim? Mesela, şöyle olamaz mıydı? Sayın Kılıçdaroğlu çıksa ve şöyle bir konuşma yapsaydı: “İktidar partisi hep tek yönlü çalışıyor. Her şeyi tek başına yapmaya kalkıyor ve yaptıkları veya yapmaya çalıştıklarında da bir çok hatalar ortaya çıkıyor. Bunun farkındayız. Ancak bu biraz da onların bize kapıyı kapatmaları kadar bizim de onlara kapılarımızı kapatmamızdan kaynaklanıyor. Onlar bizim kapımızı çalmasa da bundan sonra biz her konuda onların kapısını çalacağız. Bizi dinlemeleri için elimizden geleni yapacağız. Değiştirebileceğimiz görüşleri ve uygulamalarını değiştirteceğiz. Değiştiremediklerimizde de elbette yine anayasanın bize vermiş olduğu hakları kullanarak yanlış gördüklerimizi düzeltmek için her türlü hukuki yolu deneyeceğiz. Bu gerekirse halk oyu dahi olacak. Bunların ötesinde bizim iktidarımızda kapılar asla kapalı olmayacak. Tüm muhalefet tüm çalışmalarımızda yer bulabilecek. Bizim eskiden yaptığımızı dahi yapsalar kapıları çalınacak, görüşleri alınacak. Bunun dışında tek bir söz verebilirim. Parti programımızda yazıp da bugüne kadar yapmadığımız her şeyi gerçekleştirmek adına elimizden geleni yapacağız. Önümüzdeki süreçte göreceğiniz olumlu muhalefetimiz iktidarımızın aynası olacak.” Dese ve bitirseydi konuşmasını ne düşünürdünüz. Bence iki saatlik konuşmadan çok daha etkili olurdu.

İşte o zaman benim umutlarım yeşerirdi. İşte o zaman ben canım ülkemin artık büyükler liginde olacağına, canım vatandaşlarımın da artık refah içinde yaşayacağına inanırdım. Ama olmadı! Olamadı! Sayın Kılıçdaroğlu yine var olan düzenden yana biri gibi ezberden konuştu. 

Şimdi aklıma başlıktaki soru takılıp duruyor. %30’luk bir CHP, %30’luk bir AK Parti ve %20’lik bir MHP meclisi düşünüyorum ve korkuyorum. Koalisyon hükümetleri aklıma geliyor. Daha kötüsü bu CHP’nin ülkeyi yönetebileceği geliyor. İşte o yüzden soruyorum: “Tehlikenin farkında mısınız?” Bu sefer o malum gazetenin söylediği gibi yalandan “şeriat” tehlikesi değil. Daha farklı bir şekilde… Daha gerçek bir şekilde…

Tehlikenin farkında mısınız?

Not: Ümit ederim Deniz Baykal’a yapılan komplonun altından yeni parti yönetiminden birileri çıkmaz. Gerçi bir sonuç çıkacağını da sanmıyorum ya, neyse! Tüm bunlara rağmen benim hala umudum var. Daha olumlu, daha ılımlı insanlar-siyasetçiler ile daha iyiye gideceğimiz yönünde.

Bir peşin cevap: Ak Parti ve Sayın Başbakan için de aynı şeyleri düşünüyorum. Daha önce Hıncal Uluç’un bir yazısının altına imzamı atmıştım ve hala aynı düşünüyorum. İşte burada…

Yorumlar

  1. Erkancım,
    Bu siyaset işleri "doğru" adamların yapacakları işler değil. O nedenle ne bunların ne ötekilerin yaptıklarının "halk için, halktan yana" politikalar/eylemler olması da mümkün değil. Benim tavsiyem, bunları çok irdeleme ve düşünme. Çünkü artık medya çağındayız ve medyası elinde olan gerçekleri istediği gibi eğip büküp gösterebiliyor. Neyin gerçek neyin sahte olduğunu inan ben de ayırd edemiyorum. O nedenle de tek bildiğim gerçek olan kendi hayatıma bakıyorum. Gerisi beni çok ilgilendirmiyor.
    Orası bir kukla tiyatrosu gibi, sırası gelince kuklanın biri gider biri gelir. Kukladan değil kuklacıdan haber ver...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Erkan!
    Tamamen Tarkan ın söylediklerine katılıyorum. Bütünüyle vatandaşlar için oluşturulmamış bir anayasa nın olduğu bir ülkede halkın ne düşündüğünün ne önemi olabilirki...

    YanıtlaSil
  3. Siyasetten çok anlamasamda ve hatta hoşlanmasam da ..Yinede umutluyum yinde bu insanın samimiyetine inanıyorum ..Evet belki konuşmasını senin dediğin şekilde bitirseydi çok farklı olurdu hoş olurdu ama şunuda söylemek gerekir ki eğer karşında ki insan (lar ) kendini kaba uslupla yaptıkları ve söylemleriyle tam bir astığım astık kestiğim kestik tutum içerisine girmişse ve tamda bu esnada önüne çıkan her şeyi ötekileştirerek yok sayarak yoluna çıkan her şeyi silip süpürerek yoluna devam ediyorsa varsın kapısını çalmasın ..Aslında korkmamız gerekn şey şeriat gelirmiden değil ..Bu zihniyetin hala ülkenin tepesinde oturuyor olmasından ..Hiç bir devlet adamı ukalalıkla ,ben bilirim ,yada ben yaptım olduyla hareket edemez etmemeli..

    İstedikleri fazşizimse gayet iyi beceriyorlar ben bunu bilir bunu söylerim..Ve benim gördüğüm en azından K.Kılıçtaroğlundan bu taraf samimiyetin gayette güzel geçtiği..Ve eğer Recep bey diyorsa ki bence çok iyi ediyor ..Uslup çok önemlidir evet ancak iyi düşünmek lazım kimin uslubu daha saygısızca ve daha kaba..

    YanıtlaSil
  4. Abilerim, Ateş,

    Kukla konusunda haklısınız belki. Bunları Özal, Derviş dönemlerinde çok net gördük. Ben her ne kadar katılmasam da Erdoğan dönemi içinde kukla inancı yaygın.

    Şimdi bir de parti yönetimine böyle gelmiş bir kadroyu düşünün. Dikkat edin Kılıçdaroğlu demiyorum, kadro diyorum.

    Anap'ın başından Özal gitti. Parti anında bitti. Keza DSP'nin Derviş'in partiyi bölme olayında ne kadar yara aldığını ve %20'lerden nasıl %1'e gerilediğini de gördük. Aynı şey çok büyük olasılıkla Erdoğan'ın gidişiyle Ak Partinin de başına gelecek. (Ama cumhurbaşkanı olarak ama başka türlü.)

    Peki, CHP! CHP inanılmaz bir kadro yapısıyla bu işi kotardı (Parti meclisindeki isimlerin önceki açıklamalarına bir bakın.) Komplonun CHP içi hesaplaşma olduğu iddiaları eğer doğruysa, düşüne biliyor musunuz neler olabileceğini? Düşünebiliyor musunuz bu kadronun tamamının kukla olduğunu? Bu kadro başa gelsin diye yapıldıysa bu olay! Bu kadro "Ergenekon" denilen düşünce birliğiyle (terör örgütü demiyorum çünkü bence bu bir zihniyet) işbirliği içindeyse ülke yönetimine gelmeleri neyi doğurur.

    Yeniden ve yüksek sesle soruyorum...

    TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

    YanıtlaSil
  5. Erkancım,
    Ben Atatürk 'ten bu yana gerçekten milleti düşünen ve kukla olmayan bir adamın geldiğine inanmıyorum.
    Ayrıca bir tehlike olmadığına da emin olabilirsin. O tehlikeyi zaten yaşıyorsun ve hep yaşadın insanın sürekli olarak yaşadığı şey sıradan ve olağandır tehlike ise mevcut durumun çok kötü yönde değişmesidir. Ama bizim durumumuzda değişecek bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
    Yabancıların Türkiye için biz sözü var bilirsen biraz daha rahat olursun sanırım. Sonuçta bahçıvan onlar olduğuna göre...
    Söz şu:
    "Türkiye genç bir fidan gibidir, kurudukça sulanır, büyüdükçe budanır"
    Kendi kendimizin bahçıvanı olamadıktan sonra bu bahçıvan da bizi kurutmaz da kökten kesmez de. Merak etme sen. :)

    YanıtlaSil
  6. Son günlerde CHP'de olup bitenleri takip edememiştim, ancak yazınızı okuyunca hiç de şaşırmadım, ve tüh neler kaçırmışım demedim diyemedim.

    Kılıçdaroğlu'nu yine başkan mı seçmişler.! Demek ki, aralarında karanlığa meydan okuyabilecek bir aydın yok. Kimse elini taşın altına koymak istememiş, parti çökünce sorumlu belli; Kılıçdaroğlu günah keçisi ilân edilecek.

    Ben umuyordum ki, partide yer yerinden oynayacak, yeni bir başkan ve yeni bir rota ortaya çıkacak.

    Güçlü ve aklı başında bir muhalefet benim de büyük bir hayalim, ne var ki CHP yönetimi oyunbozan mızıkçı bir çocuk gibi davranıyor sürekli.

    Bu yüzden de hükümetin muhalefet tarafından denetimi tam anlamıyla yapılamıyor ve onlar da tek başlarına devleti idare etmeye çabalıyorlar.

    Çabalıyorlar diyorum, çünkü muhalefete rağmen dünya ekonomik bir buhranla bunalırken biz hâlâ büyük bir Türkiye'yiz.

    Ve şükürler olsun ki, baştakiler üç maymunu oynamıyorlar. Biz ettik, biz gittik, hesabını da biz veririz diyorlar.

    Üç maymunu oynayanları da gördük bu memlekette...! Şu zamanın kıymetini iyi bilmek lâzım arkadaşlar.

    Tabii bunlar benim düşüncelerim, sizleri de anlamaya çalışıyorum.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç