Ana içeriğe atla

İşine geldiği yerden bakmak

Yarın Kurban bayramı. Haftalarca öncesinden yine başladı insanlar katliam, hayvanlara işkence ediliyor. Etler uygunsuz koşullarda kesiliyor. Din böyle bir şeyi emretmez, yapmayalım. Bir kötülemedir gidiyor. Bu bayramların hiç mi iyi bir yanı yok? Bayram denince akla ilk gelen şey tatil olmak zorunda mı?

Malum bizde birçok şeyin anlamını değiştirip, içini boşaltıp sadece şekle indirgeme hastalığı var. Eleştiride de had, sınır tanımamayı da ekleyin bunun üstüne. Bayramların esas manasından, hikmetinden çok yine o bunu yaptı bu bunu söyledi diye tartışıyorlar. Televizyonlar, gazeteler, radyolar ve hatta günlükçüler şekle takılıp avazı çıktığı kadar bağırıyor. İnsanlar bazen kendilerine gösterileni görmezden geliyor (Bunu anlayan anlar.) Hep kötüye yoruyor hep kötüden bekliyorlar. Tam aksi olması gerekirken birinin dindar olması ona kötü gözle bakılması için yeterli oluyor (Bu şekilde, mahalle baskısı diye bağıranlar esas mahalle baskını kendilerinin yaptığın pekâlâ farkındalar. Ama kendi hayat tarzları etkilenmediği sürece pek umursamıyorlar.) Biri onlara doğruyu gösterdiğindeyse işlerine gelmiyor ve kafalarını başka yöne çeviriyorlar.

Dediğim gibi her şeyin içini boşaltmakta, başka toplumlardan aldığımız iyi denebilecek şeylerinde sadece dışıyla yetinmekte üstümüze yok. Bu din konusunda da böyle teknoloji konusunda ve hatta yaşam tarzı konusunda bile böyle. Bayramların isimlerini değiştirip içlerini boşaltmak bunun en güzel örneği. Ramazan Bayramı diye bildiğimiz – ülkemizde inatla şeker bayramı diye değiştirilmeye çalışılan- bayramın gerçek adı Fitre Bayramıdır. Ama isimlerin ne önemi var değil mi? Kurban Bayramı örneğinde olduğu gibi; Kurban’ın Türkçe bir kelime olmadığı, Arapçadan doğruca dilimize girmiş olduğu –diğer birçok kelime gibi- ve anlamının da yaklaşma/yakınlaşma olduğunun bilinmemesi, unutulması gibi. Öyle ki Kuran’da; “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." (Hacc 22/36;37) diye belirtilmiştir. Ben biraz daha ileri giderek bu yakınlaşmayı insanların birbirine yakınlaşması olarak da algılayabileceğimizi söyleyebilirim. Öyle ya tüm bayramların ortak amacı aslında küslerin barışması, zenginlerin fakirlere yardım etmesi, eşitlik ve adalet uğrunda küçücükte olsa adımlar atılması değil mi?

Ama yok, dini olan kötü demek modernliğin ölçütü olarak gösterildiği için günümüzde ve özellikle ülkemizde; bu bayramı da eleştireceğiz. Mesela, gücü ancak yeterek dininin gereklerini yerine getirerek kurban kesene vahşi gözüyle bakacağız. Kurban kesmek yerine para, giysi yardımı yapına getireceğiz olayı. İlla kötüsünü çıkartacağız. Ama arada hep unutacağız, aslında mezbahalarda kesilen hayvanların kurban bayramlarında kesilen kurbanlar ölçüsünde azaldığını. İnsanların tek amacının ibadet etmek olabileceğini ve bunda da en az bizim kadar özgür olduklarını hatırlamayacak ve hatırlatmayacağız. Bu konu daha çok su kaldırır ama gerek yok. Bir şeyi hatırlayalım yeter; ne dinsel ne de dünyevi hiçbir şeyi şekle sığdırmaya çalışmayıp biraz da olsa arkasındaki maneviyata bakalım.

Şekilselleştirilmemiş, herkesin etrafındaki ihtiyaç sahiplerini gözettiği, yardımlaşmanın had safhaya ulaştığı, sağlık, mutluluk ve neşe dolu bir bayram dileğiyle…

Not: İbadetini ibadet gibi yapmayanları yani hayvanlara, çocuklara ve hatta rahatsızlık vererek insanlara eziyet edenleri hoş görmüyorum. Ancak bunların varlığı dolayısıyla da çoğunluğun amacı olanları göz ardı etmek bana yanlış geliyor.

Yorumlar

  1. Çok güzel noktalara değinmişsiniz, katılıyorum size. Elinize sağlık.

    ve şimdiden güzel bir bayram diliyorum size :)

    sevgiler,

    YanıtlaSil
  2. selamlar yazılarınızı yeni okumaya başladım. birikiminizin izleri ilk yazıdan itibaren belli oluyor. bu yazıdaki fikirlerinize tamamen katılmakla beraber direk olarak bişey söylemiyim. okumaya devam edeceğim:)

    YanıtlaSil
  3. İkinizede teşekkür ederim.

    Önce yazıya eklemeyi düşündüm ancak sonra yazının değişmeden kalmasının daha doğru olduğunu düşündüm.

    Bu bir ibadet ve birçok kişi bunu elinden geldiğince iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyor. Bu sene şehirde benim gördüğüm daha bir kontrollü, olması gerektiği gibi bir görüntü var diye düşünüyordum ta ki akşam haberleri izleyinceye kadar. Ne yazıkki yine çok kötü örnekler yaşanmış ve kendilerinin yanında koca bir şehri etkileyecek boyutlara da ulaşmış. Doğru kelimeyi bulamıyorum belki; en basit tabiriyle bunu kendi dinine, insanlığına, çocuğuna, dostuna layık görenleri kınıyorum.

    Diğer yönünde hayvanlara eziyet etmeden, etrafına rahatsızlık vermeden, bir insan gibi, iyi bir müslüman gibi vazifesini yerine getireni de kutluyorum.

    Tekrardan iyi bayramlar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım. Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı. Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. A...