Ana içeriğe atla

Yakınlara yol...

Başlangıçlar için vedalar yaşar insanoğlu. Bu hep böyle olmuştur. Bir şeyi bitirmeden diğerine başladığınızda eksik kalır hep bazı şeyler ya da eskisinden anılar, hatıralar taşır sürekli. Fazlalıkları olur yeni başlangıçların hep, kurtulmak istenilen.

İşte, İstanbul öyle bir şehirdir ki, belirsiz aralıklarla yeniden başlamak gerekir onu sevmeye. Ama bu öyle bir başlangıçtır ki, bir gidişle başlamalıdır. Ne çok uzun ne de çok kısa ayrılıklar barındırmalıdır içinde. Dönüşünüzde daha bir tutku, bir aşk ve coşkulu bir sevda olmalıdır.

İstanbul öyle bir aşıktır ki, dışarı iter kimi zaman sevdiklerini. Mesafeler koyar araya, özlem serpiştirir zamana. İstanbul öyle bir şehirdir ki, yalnız seni dışlar tüm sevdiklerin içindeyken. Gidersin sen bu sevda şehri seni istemediğinde. Boynun bükük, üzgün, yorgun ve hatta kızgınsındır. Lanetler yağdırırsın, dönüp bakmak istemezsin arkana... Gidersin sadece, uzaklara gidersin... İstanbul öyle bir aşıktır ki, sen onu tutamazsın ellerinle, göremezsin gözlerinle hiçbir zaman. Hep sen severmişsin gibi gelir. O ise seni iten, uzaklaştıran gaddar ve kinci bir aşık. Öğrenemezsin hiçbir zaman tam anlamıyla, tanıyamaz ve anlayamazsın ne zaman ne yapacağını, nerede neyle karşılaşacağını...

İstanbul öyle bir aşktır ki, hep tek taraflı, platonik, ezici ve yorucudur. Bu yüzdendir sevdalılarının çokluğu. İstanbul bir sevdadır ki, gelip görüp, hissedip yaşamak gerekir...

Birkaç dakika sonra uçakta memleketimin semalarına doğru süzülüyor olacağım ben. Sanırım yaşlanıyorum ve yaşlandıkça da memleketimi daha çok özlüyorum (Her ne kadar orada doğup büyümemiş olsamda...) Bu yazın başında gidip bir iki gün kalabilmiştim sadece. Şimdi bayram süresince de orada olacağım için daha uzun süre kalabileceğim. Hem bizimkileri görmüş olacağım hem de İstanbul'dan ve içindeki birçok şeyden –kısa bir süre de olsa- uzaklaşmış olacağım. Kısacası gidiyorum... Yakınlara yollar bulmak, yakınlarda olmak için…

İyi bayramlar.

Yorumlar

  1. Uzakları yakın etmek için yakındakileri azda olsa özlemek için ve en önemlisi huzurlu ve sağlıklı bir bayram için şimdi kendimizi yollara vurma zamnıdır :):)


    İyi bayramlar
    Sevgiler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...