Ana içeriğe atla

Elif'i anlamak, Elif olabilmek...

Sene 1998... Olayların çok önceleri başladığı ama yeni yeni alevlendiği dönemler. İlk olarak İstanbul Üniversitesi sonra -yanlış hatırlamıyorsam- Karadeniz Teknik Üniversitesi "bağımsız" yönetim organları vasıtasıyla bazı kararlar aldı. Kılık kıyafet yönetmelikleri yayınladı ve uygulamaya başladı. Bunların bizim okula sirayet etmesi epey uzun sürdü! Tam 1 sene...

Sene 1999... Uzaktan haberleri duyuyorduk. Neredeyse tüm üniversiteler peşi sıra kararlar alıyor, yasaklar "pandemik" bir şekilde yayılıyordu. Gerçi Kütahya'da bu işler öyle kolay değildi. Solcuların tuvalet kapılarının arkaları dışında slogan yazacak yerleri olmayan bir okuldu Dumlupınar. Sadece öğrencileri mi? Hocaları dahi sağ omuzları yukarıda yürürdü bizim okulun! Tüm sınıfın, kız - erkek ayırmadan, "suratına tüküren" kadın hoca gördü bu gözler; kavgaya müdahil olunmadı diye. Bunun sonucunda giriş katındaki sınıfın camından atlayarak kavgaya koşanları da... Zordu yani kısacası bizim okulda bazı şeyler. Cesaret isterdi! Örneğin benim bölümüm ve dönemimde altı tane başörtülü arkadaşım vardı. Kim onların örtülerine karışabilirdi? Şaşardık!..

Ama öyle olmadı. Salgın hastalık, karantina bölgesi saydığımız okulumuzu hatta şehrin dışında küçük bir ilçede olan bizim bölümü bile sardı. Ancak bir yıl sürmüştü yasakların bize ulaşması. Tabii biz de öyle tek tip bir yasağı uygulamak yine de kolay değildi. Bu yüzden genişledi yasakların kapsamı; bıyık, sakal, şapka kullanımı gibi yasaklar geldi. Daha yüzüne jilet değmemiş çocukları sınavlara almadı "aramızdan su sızmayan" güvenlik abilerimiz. Sanırım arkadaşlarım susuz tıraş olmayı o dönemde öğrendiler.

Söylediğim gibi bizim bölümde sadece 6 başörtülü kız vardı. Bazıları mecburiyetten başlarını açarak girdiler derslere, bazıları bırakıp gittiler. Bıraktırıldılar... Bıktırıldılar... Bir çok erkek sinek kaydı gezdi okulda. Ama kızlardan biri vardı ki "delikanlı kız" ona denirdi sanırım. Açıktı ilk dönem. Yasaklar uygulanmaya başlandığında bir gün bir baktık başında kendine çok yakışan mavi bir başörtüsü ile çıka geldi Elif. Adı gibi ilk... Hiç sormadım neden böyle bir şey yaptığını, gerek yoktu. Tüm okul ilk gün anlamıştı. Biri ayakta duruyordu.

O dönem metalciliğin düsturundan olan omuzlarıma dek inen saçlarımı kestirdiğime o zaman değilse bile sonrasında birçok kez pişman oldum. Dönüp baktığımda çok güzel bir tepki olurdu diye düşünmekten kendimi alamadım. Saçlar zordu ama sakal kolaydı. Ben de aylarca sakallarımı kesmeyerek "sözde" tepkimi gösterdim. Şekilcilik yapmaya başlamıştım. Nedenini hiç bilemedim ama ne güvenlik ne de hocalar bana karışmıyorlardı. Okulda dokunabilir olanlar ve olmayanlar vardı. Dokunulabilenler adına bir şeyler yaptığımızı sanıyorduk. Onları anladığımızı sanıyorduk!

O günler gerçekten güzeldi. Elif diğer kızların elinden tutup ayağa kaldırmıştı sanki. Hiç slogan atmadan, eylem yapmadan ortaya konulan bir tepkiydi o günler. Hemen herkes daha bir kaynaşmıştı. Bazı bölüm hocalarının da hakkını yemeyelim. Başlarda giriş kapısından geri çevrilen ya da orada başlarını açarak okula girmeye zorlanan arkadaşlarımız artık dersliklere kadar gelebiliyor ama derslerde yine de başlarını açmaları gerekiyordu. Bugünlerde yaşadığımız kutuplaşmanın zerresi yoktu. Elif dengeyi sağlıyordu!

Bölümün en çalışkanlarındandı Elif. Sessizdi. Sakindi. Düşünceliydi. Selamı sabahı eksik etmezdi. Güler yüzlüydü. Hoşgörülüydü. Başarılıydı. Sonrasında ne yaptığını bilmiyorum? Koptuk birbirimizden. Ama eminim birçok kişinin başına gelen onun da başına gelmiştir. Aylarca iş bulamamış, hatta çalışmak istediği şirketlere başvuruları dahi kabul edilmemiştir. İklim kuraktı o dönem. Ülke kendi çocuklarından suyu esirgiyordu. Ama tüm bu ortama rağmen Elif'in sesini yükselttiğini hiç görmedim. Hatta bizim sesimiz kesinlikle ondan çok çıkıyordu!

Şimdi bakıyorum; toplum iyice ayrıştı. Kutuplaşma had safhaya ulaştı. Bir gurup diğer bir guruba yaşama hakkı tanınmasına kızgın, öfkeli... Bunu da kusarcasına gösteriyor. Bunda Elif'in kabahati var mı? Yok. Nasıl olsun ki! Elif hep sustu! Kendi hakkı için bile konuşmadı. Peki biz üzerinden 15 sene geçmişken Elif'i ve arkadaşlarını anlayabildik mi? Okulu bırakıp giden arkadaşlarımızın durumunu anlayabildik mi? Bırakın anlamayı bunun için azıcık bir çaba sarf ettik mi?

Elif bir adım atmıştı herkese doğru. "Biz" Elif'i iterek uzaklaştırmaya çalıştık. Ötekileştirdiğimizi sandık. Ama Elif hala o gün durduğu yerde duruyor. Uzaklaşan da ötekileşen de Elif değil! Elif tıpkı 1999'da çekilen bu resimde olduğu gibi mavi başörtüsüyle dimdik ayakta... Elif var! Elif'ler var! Hep de olacak! Peki Elif'i anlayanlar nerede?.. Bugün Elif'i gerçekten anlayan, anlayabilen var mı? Sorunlarımızın çözümü Elif'te çünkü... Elif'i anlayabilmekte, Elif olabilmekte...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım. Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı. Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. A...

Hazırlıklı olmak...

Türkiye'de 6 Şubat 2023 günü öyle bir deprem fırtınası yaşadık ki 10 şehrimiz hayatı tamamen durdurcak bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman gibi şehirlerimiz afeti aynı gün 2 kez yaşadı. Bu çağda bazı şeyleri uzun anlatmak çok zor. Çağ hızlı tüketim çağı ve bu nedenle uzun metinlerden hoşlanmıyoruz. Eğer varsa eskiler bile videoları tercih ediyor. Böyle bir girizgaha ne gerek vardı inanın ben de bilmiyorum. Belki de o kadar doluyum ki kısa kısa yazıp geçmek canımı sıkıyor. 17 Ağustos 1999 depreminde organize olabilecek bir ortam yokken sivil inisiyatif ile herkes bir işin ucundan tutmaya çalışmıştı. Naçizane bir şekilde ben de katkıda bulunmak için bir ekibin parçası olarak bölgeye gitmiştim. Elimizde 4 kamyon malzeme ile sokak sokak dolaşmış ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalışmıştık. Sonunda ihtiyacı olanlara tam anlamıyla ulaşamadan ve bir yaraya doğru düzgün merhem olamadan dönmek zorunda kalmıştık. Yardım malzemelerini teslim ede...