Ana içeriğe atla

14 -yazı ile on dört- metre kare*

Dostum,

Sene 2013. Bu bela başlayalı tam 33 sene olmuş. Önceki gün bir asıl olmayan yani vekil konuşuyor baş bela hakkında, özetle diyor ki; "Siz özgürce dolaşacak koca bir ülkeye sığmayacaksınız, muhatabınız 14 -yazı ile on dört- metre karelik bir hücredeyken sizinle müzakere edecek! Nerede adalet nerede devlet!"

Dostum biliyor musun? Bu yaşıma kadar benim diyebileceğim bırak bir evi, 14 -yazı ile on dört- metre karelik bir odam, salonum dahi olmadı. Benim gibiler kiralık ev baktıklarında dahi küçük odalı küçük evler bakarlar. Çünkü bizim lügatımızda "kutu gibi ev" kavramı şirinlikten/küçüklükten ziyade tasarruflu, kirası az, ısınma masrafları düşük demektir.

Dostum bizim 14 -yazı ile on dört- metre kare dahi olmayan odalarımızda kitaplarımızı koyacak kitaplıklarımız bile yoktur. Boğazımızdan arttırarak aldığımız kitaplarımız her taraftadır bu yüzden!

Dostum hani 14 -yazı ile on dört- metre karelik hücresine sıkışmış bela başı var ya, işte onun o 14 -yazı ile on dört- metre karelik hücresindeki her masraf senin asgari ücretinden kesilen vergilerle sağlanıyor. Senin yine boğazından arttırarak aldığın ve 14 -yazı ile on dört- metre kare bile olmayan salonuna -eğer varsa- koyduğun televizyona rağmen onun televizyonunu da devlet veriyor. Elektriğini, suyunu, ısınma masraflarını dahi devlet yani sen karşılıyorsun. Eğer sen de benim gibi senelerinin yarısını yalnız geçirecek olursan anlarsın; yemek yapmak, bulaşık ve çamaşır yıkamak yani kısacası hayatının tüm işleri sana bakar. Sence bela başı elini sıcak sudan soğuk suya sokuyor mudur?

Dostum, bir de Hocaefendi'nin bir açıklaması var. Birçok görüşüne önem verdiğim ama yeri geldiğinde de eleştirdiğim bir Hocaefendi. Sene 2013. Açıklama Kuran'daki Nisâ yani "Kadınlar" sûresindeki bir sulh ayetinden (Nisâ, 4/128) yola çıkarak aile ve toplumda sulh esastır diyor. [1] Bir yerinde; “Milli onur, milli gurur ayaklar altına alınmama kaydıyla, o mefkureye saygı devam ettiği müddetçe -bence- el de öpülebilir, etek de öpülebilir. Heyet-i İslamiye, heyet-i milliye arasında huzurun temini adına katlanılabilecek her şeye katlanmak lazım. Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır.” [2] Yani Gazi'nin "Yurtta sulh, cihanda sulh" kavramına çıkarıyor yolu ama abartarak, ucunu sonunu düşünmeden. Kuran'da birçok yerde geçen kısas ayetlerini [3] atlıyoruz tabi... Bela başı on binlerce insanın ama doğrudan ama dolaylı ölümüne yol açmış kimin umurunda...

Bir de işin modernlik kısmı var. Bu dönem okuduğum hukuk sosyolojisi kitabında geçiyordu; modern bir toplum olmanın ön koşullarından biri de modern bir hukuk sistemine sahip olmakmış ve modern hukuk sistemleri kısas kaideleri üstünü kurulmazmış! Mahkumlara insani koşullar sağlamak modern bir sistemin ve insanlığın gereğiymiş. Buradan hareketle bir kişinin katili hatta bırakın bir kişiyi on binlerce -rakamla yazamıyorum çünkü on binleri ifade edecek bir rakam yok!- insanın katili olsa dahi mahkum olduğu için 14 -yazı ile on dört- metre karelik ayrı tuvaleti, banyosu olan, yemeğinin önüne geldiği, havalandırması, kitaplığı, televizyonu, radyosu, "kendine ait bir teknesi" dahi olan bir hücre insani değildir! Çünkü onlar mahkumdurlar! Neymiş? Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavarmış!

Dostum olaya bu çerçeveden bakınca sanırım ben insan değilim! Hatta benimle birlikte Türkiye'de hatta dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan milyarlarca canlı türü de insan sınıfına girmiyor! Hoş birileri illa bir türe ait olacaksa ve onlar 14 -yazı ile on dört- metre karelik odalarında insan türüne ait canlılarsa ben onlarla aynı türden değilim ve bundan ancak onur duyarım!

Kızı hunharca öldürülmüş bir babasınızdır. [4] Bir gazete gider kızınızın katili ile görüşür. Katilin tek düşündüğü dışarı çıkınca ne yapacağıdır. [5] Pişmanlıktan zerre eser yoktur ruhunda... Sonra o baba benim de tasvip etmeyeceğim kendi adaletini sağlamaya çalışınca, kısasa girince, onu tutuklar, planlayarak "adam" öldürmekten yargılar, bir de 14 -yazı ile on dört- metre kare bile olmayan bir hücreye tıkar, sonra da ölümüne intihar süsü verirsiniz.

Bu babanın kızını koyduğu hücre en fazla 2 -yazı ile iki- metre karedir ve parasını ödemeden, izin almadan kızını oraya yatıramaz. O hücrenin ne penceresi ne hizmetlisi ne de havalandırması vardır!

Milli onur, milli gurur ayaklar altına alınmama kaydıyla herkesle görüşülebilir ve el de öpülebilir, etek de öpülebilir. Çünkü sulh her şeyden önemlidir. Öyle mi gerçekten? Daha bu hafta başında, belki de vekil'in açıklamaları ile aynı zamanlarda toprağın altına koyduğu oğlu için de aynı şeyi düşünüyor mudur asker anası? Onun milli onur, milli gurur kavramıyla sizin ki gerçekten bir midir?

O şerefsizin şahsında tüm katiller ya onurlandırılıyor ya da cezalandırılıyordur. Bu açıdan bakıldığında adil olmayan bir hukuksa kimseye lazım değildir.

Dostum, ölüm var! Ölüm de var! Ölüm bile var! Biliyor musun?

...ve öldüğünde seni bu dünyada koydukları yer en fazla 2 -yazı ile iki- metre kare.

Notlar:
* 14 -yazı ile on dört- metre kare olan mekan asıl olmayan yani ve maalesef vekil olan Selahattin Demirtaş'ın terörist başı, bebek katili, İmralı canisi, sapık, psikopat ve müzakereci "apo"nun İmralı adasındaki müstakil odasının ölçüsüdür. Bu ölçüye mutfak, tuvalet, banyo, havalandırma gibi alanlar dahil değildir.

[1]
Nisâ, 4/128
Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

[2]
Ama okuyun ama izleyin açıklama burada...
http://www.herkul.org/index.php/herkul-nagme/10149-195-nagme-sulh-hayirdir

[3]
Bakara Suresi, 178. Ayet
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.

Bakara Suresi, 179. Ayet
Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.

Bakara Suresi, 194. Ayet
Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O halde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah'a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.

Mâide Suresi, 45. Ayet
Onda (Tevrat'ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.

İsrâ Suresi, 33. Ayet
Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

[4]
Münevver Karabulut cinayetihttp://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCnevver_Karabulut_cinayeti

[5]
İbretle okuyun!
Habertürk gazetesinin Cem Garipoğlu röportajıhttp://www.haberturk.com/gundem/haber/800711-34-yasimi-bekliyorum

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi...