Ana içeriğe atla

Bayram

İki şeyi çok severim. Biri, eski -yaşlı değil- "insanlarla" muhabbet etmek. Diğeri İstanbul'da yaşamak. 

İstanbullu olmanın bir numaralı kuralı İstanbul'un tüm olanaklarına aşkla bağlı olmak ama o olanakları kullanmaya, gezmeye geldiğinde hep bahaneler bulmaktır. Yani biz İstanbul'da yapabileceklerimizi yapabilme ihtimalimizi severiz.

Teşekkürler ki, Tûba sayesinde bu bayram uzun zamandır yapmadığım birçok şeyi yaptım, görmediğim birçok yeri gördüm. İstanbul da yaşama ihtimalini bırakıp, yaşadım.


Bu bayram uzun zamandan sonra "eski insan" muhabbeti ve İstanbul gezisine doyduğum bir bayram oldu. Bu bayram uzun zamandan sonra bayram gibi bir bayram oldu.

Ek: Dün Lüküs Hayat'da 4 saat geçirdik ama eski tadı yoktu. Yine de Zihni Göktay büyük usta.

Yorumlar

  1. Güzel bir Bayram geçirmiş olmana sevindim..Daha çok böyle günler geçir inşaallah..

    YanıtlaSil
  2. "Allah iyi insanlarla karşılaştırsın" diye dua ederler ya, sanıyorum böyle dua edenlerin bir tanesi tuttu ve ben seninle tanıştım.

    Bana hiç yabancılık çektirmeden, hiç bir sözümü ikiletmeden, hatta ben demeden öyle güzel ev sahipliği yaptın ki; ben o şehri sevebileceğimi fark ettim. Tüm kalabalığı gözüm bile görmedi anlayacağın..

    Aitlik kavramı garip bir duygu. Ama senin ve bir arkadaşımın daha yanında, ben oraya ait olmak istedim. Sen benim aynam gibisin çoğu noktalarda, daha önce de bunu belirtmiştim zannediyorum. Belki de bu nedenle rahat ettim bilmiyorum. Ama çok güzel vakit geçirdim ve bir sürü "iyi ki" sahibi oldum sayende. :)

    Her şey için tekrar teşekkürler. İnşallah bir gün seninde yolun benim şehrime düşer ve bende en az senin kadar iyi bir ev sahibi olabilirim..

    (yorumu mektuba dönüştürmeden keseyim ben en iyisi :) cümle düşüklüklerim olursa affola.)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Ne çok şey oluyor oysa...

Günlük tutmaya eli gitmiyor insanın. Ne çok kişi göçtü geçtiğimiz yıl diye yazıyordum birkaç yazı önce. Ama o zaman daha kayıpların bitmediğini bilmiyordum. Beklemiyordum. İnsan beklemediği yerden yara alıyor. Bir, iki, üç... Bitmiyor. Eksiliyorum. Giden gidiyor da geri kalan her seferinde biraz daha eksiliyor. Yazamadım. Çocukluğumdan büyük bir parça gitti. Gençliğimin en sert, en güzel, en mert anıları gitti. Yazamadım. Öğretilerim, öğretmenlerim, dostlarım, akrabalarım gitti. Biriktirdiklerimi de alıp gittiler. Yazamadım. Bunu not düş tarihe, tarihinde not düş diye düşündüm çok zaman. Elim gitmedi bir türlü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kişiye nasihat olarak ölüm yeter" buyurmuş. Geriye bakıp düşündüğümde ölümle gerçekten tanıştığım ilk zaman 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Ölümün ne olduğunun musallada yatan abim ile tek başıma kaldığımda fark etmiştim. O günü hiç unutmadım. O gün gibi hiç üzülmedim. Ama bu sene bir başka... Artık kayıplardan, cenazelerden, bizzat içi