Ana içeriğe atla

Yıkım

Ah, ne kadar rahat izliyorum! Kurulmuşum koltuğuma hayret nidaları ve Allah'ım sen koru yakarışları içinde... Ama rahat! Binlerce cana rağmen hemde! Binlercesi de tehlike altında olmasına rağmen...

Dün başka bir şey ararken karşıma çıkan bir videoda gördüğüm bir cümle var; "...kelime-i tevhidin ilk kısmı yeterlidir, merhamet göstermek için." Yani merhamet için "Allah'tan başka ilah yoktur." demesi yeterlidir birinin demeye getiriyor. Videoyu hazırlayanlar kızmışlar buna, köpürmüşler. Dinsizlik ve din düşmanlığıyla falan suçlamışlar söyleyen -yazan- kişiyi. "Peygambere inanmayana merhamet ne demek!" demeye getirmişler. Oysa çok önemli bir şey gözden kaçıyor. Müslüman, Hristiyan ya da Yahudi ve hatta ateist olmanın birinci koşulu insan olmak. "Bana" göre de insan olmanın en önde gelen koşullarından biride merhametli olmak.

Merhamet! Kime karşı ve nasıl? TDK merhamet kelimesi için diyor ki; Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma. Yani bir başka deyişle "Yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevme".

O halde imanlı olabilmenin ön koşulu insan olmak. İnsan olmanın ön koşullarından biride merhametli olmak ise bırakın kelime-i tevhidin ilk kısmını kabul edeni bunu söyleyemeyecek/söylemeyecek olana bile merhamet duymadığımız sürece bir imandan bahsetmek pek mümkün değil. (Bunların hepsi "bence")

Japonya ve oradaki canlı ve nefes alan her şey merhamet edilecek durumda şu an. Çünkü olabileceğin en kötülerinden biriyle karşılaştılar. 17 Ağustosta deprem bölgesini yakından gören ben dahi rahat koltuğumda izliyorum. Televizyon ve gazeteler hep "biz" açısından bakıyorlar. Bizim fay hatlarımız etkilenir mi? Biz de olsa ne kadar insan ölür? Biz... biz... ben...

Allah'ım, merhametlilerin en merhametlisi olarak, merhamete ihtiyaç duyanlara merhamet edenlerden kıl beni de, merhamet edilecek kimsenin olmadığı bir dünya da... 

Fiziki yıkımları görüp de kalbi de yıkılanlardan olmaktan ancak Sana sığınırım. Kelimelere dökmediğim duamı da duyarsın biliyorum.

Yorumlar

  1. Aynı duygular içindeyim..
    Haberleri büyük bir üzüntüyle izliyorum. Allah yardımcıları olsun...
    Bizden çok uzaktalar diye bir umursamazlık var sanki...

    Yazı duygularıma tercüman oldu..
    Yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...