Ana içeriğe atla

Duruş

Geçen hafta başından beri etrafımdaki insanlar beni şaşırtmaya devam ediyor. Sadece etrafımdakilerde değil güvendiğim insanlardan da akıl almaz sözler duyuyorum. İsrail denen terörist devletin son yaptıklarından sonra insanlar haklı olarak tepki verdiler. Tepki verdiler vermesine ama hep sonuna bir “ama” iliştirerek ya da akıl almaz öneriler ortaya atarak. Biri, “Bu yapılan akıl almaz, terörist devletten izin almak gerekirdi. Ben benim yardım kuruluşum böyle bir taleple geldiğinde hep aynı şeyi salık veriyorum.” diyiverdi.(Burada “Söz gümüşse sükût altındır.” Deyişi geliyor aklıma. Söylenme amacı iyi dahi olsa sonuçları berbat bence.) Bir başkası, “Hadi topyekûn savaşalım, intikamımızı alalım.” diye savaş çığlıkları atıyordu.

Bu ikisi de aklına ve mantığına, zekâsına güvendiğim insanlardı. Bu konuda artık ikisine de olan saygımı yitirmiş bulunuyorum. Ülkemin başbakanıysa ondan bu sefer beklediğim şeyleri yapıyor. (Her zaman ki gibi yapmaması gerektiğini düşündüğüm bir ton şey de yapıyor.) Tüm bunların peşinden beklediğim terörist devletin yapacağı son hamleyi görmek. İnanın bu hamleyi gözlerimle görmek istiyorum. (Sırf hadlerinin bildirilmesi için.)

Ancak bu olaylardan sonra bir iki konu beni inanılmaz rahatsız etti/ediyor. Birincisi insanların ikiyüzlülüğü, düne kadar hiçbir tepki vermeyenler, binlerce insan kadın-çocuk demeden öldürülürken sesleri çıkmayanlar, şimdi intikam çığlıkları atıyorlar ve bunlar hadlerini aştılar diye çığırtıyorlar. (Özellikle medya ve siyasiler.) İkinci konu, inanın bu hafta benim sesimin kısılmasına sebep oldu. İş yerinde sürekli tartışır olduk. İsrail ve yandaşlarının bize dayattığı tarih bilgileriyle akıl almaz (en azından benim aklımın almayacağı) benzetmelerle beni çıldırttılar. Bir arkadaşım Hamas’ı PKK ile aynı kefeye koydu. Bir diğeri, terörist devletin bizi havada karada yeneceğini öne sürdü. Bir başkası, ya bize atom bombası atarsa ne olur diye sorguladı.

Yukarıdakilerin hepsine cevap vermeye çalışıyorum/çalışıyordum. Ancak bu esnada sinir katsayım o kadar yükseliyor ki çoğunlukla kendimi doğru ifade edemiyorum. Kızıyorum çünkü kendi gücümüzün farkında olmadığımıza inanıyorum. Terörist devlet bizi vururmuş! Ne vuruyor? Kuş mu? Biz gidip neden onları vurmuyor muşuz? Ne vuruyoruz, kuş mu? Gidip askerlerini vurmalıymışız! Nasıl?

Verilmesi gereken tepkileri tek tek anlattım geçen hafta boyunca. Hükümet, sadece bir tanesini gerçekleştirmedi benim yapılması gerekenler listemin başında olan. O da büyükelçiyi istenmeyen adam ilan etmekti. Eğer o aşamaya gelirsek çok mutlu olacağım. Onun dışında BM’den, NATO’dan gerekli kararlar çıkartıldı. Ambargo olayı ilk olarak su satışı projeleri iptal edilerek başlatıldı. Tüm askeri ortaklıklar askıya alındı.

Şimdi yine etrafımdaki insanlar bas bas bağırıyorlar bu hükümet değil miydi bunlara işler veren. Evet, bunlardı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun TİM toplantısında söylediği bir şey vardı; “Bozuk bir saat bile günde iki sefer doğruyu gösterir.” Belki tam tersinden de bakabiliriz. Bu hükümetin tüm işleri elbette doğru değil. Özellikle İsrail politikasını ben kesinlikle onaylamıyordum. Tüm tatbikatların bu “şerefsizlerle” yapılıyor olması beni de rahatsız ediyordu. Bazı ihalelerin bunlara veriliyor olmasından ben de nefret ediyordum. Ama bu süreç bitmiştir artık diye umut ediyorum. Daha eleştirilecek bir ton şey yapıyorlar. Örneğin, bu meseleyi iç siyaset malzemesi yapıyorlar. En kızdığım şeylerden biri de bu. Ama konu bu değil. Esas konu sizin bireysel olarak “duruşunuz”.

Geçtiğimiz hafta etrafımdaki hemen hiç kimsenin benim gibi düşünmediğini gördüm. Bu benim haksız olduğumu göstermiyor. En azından ben böyle düşünmüyorum. Ben parçası olduğum bu milletim başı dik bir şekilde hak ve hukuktan yana tavır almasını istiyorum. Bunu bazen ne pahasına olursa olsun ama akıllıca hareket ederek yerine getirmesini istiyorum. Çok şey mi?

Yorumlar

  1. Çok şey istemiyorsun elbet ..!! Yapılacak kızılacak onca şey varken ..Evet ben bu olaya iki yönlü bakıyorum
    1. Elbette ki yardım edilmelidir elbette ki gidilmelidir ..Ama bu yardımlar siyasete alet edilmemeliydi .Ve bu hale geleceğini bile bile Türkiye hiç bir zaman çözülmeyecek olan ortadoğunun göbeğinde hem de kendi ülkesi içerisinde bu kadar karmaşa varken girmemeliydi ..
    İsrail konusuna gelince 'Kınamak 'çözüm değil daha ağır yaptırımlar olmalı ..Söylediğim şey asla savaş değil .. Çünkü artık eskisi gibi değil hiç bir şey ne savaşarak nede lafla peynir gemisi yürtmeye kalkarak olmuyor bu işler ..


    2. Bu ülkede aynı gün 7 tane şehit verdi bu ülke ve bizim insanımız hala pkk la acaba israilin bağlantısı varmı diye soruyor ..Görünen köy klavuz istemzmiş bunun böyle olduğu aşikar ortadayken ..Her kafadan ses çıkıyor sen kendi iç politikanda barışı sağlayamamışken gidip Filistine barış getirmeye kalkmak kimse kusura bakmasın densizliğin daniskası çıkıp nutuk atmasınlar yaptırım istiyorsan israilin savunma sanayisine katkıda bulunmazsın mesela gidip uçak almazsın israilden biliyormusunuz Filistinde ölen her çocuğun kanı bizim elimizede bulaşıyor ve ortadoğu kana hiç doymuyor ..
    Ve sonra işte çıkıp meydanlarda konuşurlar eğer hamas terör örgütü değilse Pkk değil diye çünkü sen daha kendi iç huzurun yok güneydoğuda her gün bir sürü asker ölüyor ve bu böyleyken daha da kötüsü bölünerek ayrışarak istediklerini elde ediyorlar..

    YanıtlaSil
  2. Ateş,

    Sen de aynı şeyi yapıyorsun. Burada PKK dururken neden Filistin'e müdahale ediyoruz diyorsun. Neden biliyor musun? Çünkü orada da insanlar ölüyor. Oraya yardım etmek senin PKK ile mücadele sekte vuruyorsa bir durup düşünebilirsin. Tamam, bunu anlayışla karşılarım. Ama sorunun göbeğinde oturanın İsrail olduğunu sen de söylüyorsun zaten. Yani aslında PKK ve İsrail’in vahşeti birbirlerine göbekten bağlılar. (Tabii bunun için somut kanıt bulmak lazım ki üzerlerine gidebilelim.)

    Bir zamanlar Suriye’ye, Irak’a nasıl rest çekildiyse PKK konusunda İsrail’e de aynısı yapılmalıdır. Bu konuda sana kesinlikle katılıyorum. Yaptırımlar konusunda da haklısın. Daha ağır olmalılar. Ancak tüm kozlarını da bir anda kullanmazsın. Örneğin su ambargosu işe yaradıysa diğerlerini elinde koz olarak tutarsın. Baktın olmuyor, tek tek tüm yaptırımlarını uygularsın.

    Yazıda da söylediğim gibi benim de umudum bu “şerefsizlerin” sabrının taşması görmek. Bakalım ne kadar “cesurlar”. Bizi Suriye, Lübnan ve diğer Araplarla aynı sanıyorlarsa ne kadar yanıldıklarını göstermek ve bunu gözlerimle görmek istiyorum. İşte o zaman görürüz PKK falan kalıyor mu ortada!

    YanıtlaSil
  3. Çocuklar bir hayal kurmuş gerçekmiş gibi de buna saydırıp duruyorsunuz. Siz bir oyundaki oyunculara küfrediyor katil, sapık, diyorsunuz. Peki gerçek ne? Kim yazdı bu senaryoları da sahneye koydu.
    Ben bu kadar iyi oyuna şapka çıkarırım, alkış tutarım. Çünkü sorunun temeli oyunun gerçekliği değil izleyicinin gerçek sanmasıdır. Biz böyle izleyip izleyip gerçek oyuna gerçekmiş gibi bakıp hayatımızı o oyunun gerçekleri ile şekillendirdiğimiz sürece de bir yere varamayız.
    Ne zamanki "yeter!" diyebilir ve oyunu da sahneyi de yerle bir ederiz işte o zaman gerçek dünya ile karşı karşıya geliriz.

    Şimdi de bahsini ettiğiniz konuya geri dönelim yani ormana değil de ağaca bakalım.
    1. İsrail 'in yaptığı tüm herşeyden bağımsız olarak değerlendirilmeli ve uluslararası olarak cezalandırılması için çaba gösterilmeli.
    2. PKK ile İsrail 'i aynı çerçeve de tartışacaksanız diğer oyuncuları da listeye eklemeniz lazım; Amerika, almanya, fransa, belçika vs.vs.
    3. İHH kimdir nedir tartışması bu son olaydan bağımsız değerlendirilirse evet değerlendirelim ama vay efendim israil'den izin almadılar vs gibi geyikleri tartışmayalım.

    YanıtlaSil
  4. Abim,

    Sende aynı hataya düşüyorsun. Orman var ağaca bakıyoruz diyorsun. Bense dünyanın bütününden bahsediyorum.

    Sıkıntı ne bu gemi olayı, ne İsrail ne de PKK. Esas mesele haktan ve haklıdan yana olmak. Ezilen Filistinli olduğunda Filistin’in yanında olmak, ezene kimsenin sesi çıkmazken haykırabilmek, en azından hatasını yüzüne vurabilmek mesele.

    Esas mesele her zaman haklıdan yana olmak ya da en azından olmaya çalışmak.

    YanıtlaSil
  5. Erkanım haklısın elbet ben haklı olarak senin yanındayım. Aynı şeyi söylüyoruz aslında. Senin yazdıklarını tam anlamamışım demek ki.
    Ben yakınımdakiler hariç kim haklı kim haksız pekde düşünmüyorum üzerine.

    YanıtlaSil
  6. Erkan ağabey bloğunuzu çok beyendim.
    Musade edersenız tanıtımını yapıcam.

    Sevgılerrr

    YanıtlaSil
  7. Son zamanlarda gördüğüm en güzel yorumlardan biri, bu yazınız üzerine sizle paylaşmak istedim..

    http://cenebaz.blogspot.com/2010/06/gundem.html

    YanıtlaSil
  8. Asortik Krep
    Gönderdiğin linki okudum,
    Konuyla tek alakası başbakanı eleştirirken buradaki konuda Başbakan'ın samimiyetsizliğini anlatması olmuş. Yani temel amacı başbakanı eleştirmek olan bir yazı. İçinde de filistin, istail, ihh lafları geçiyor ama yine başbakana giydirmek için.
    Açıkça söylüyorum, bir sonraki gelen bir öncekini yargılamaya çalışmayacak. Başbakan icazet almaya gidiyorsa amerika 'dan merak etmeyin muhalefet de gidiyor amerikaya.
    Umudum tam bağımsız AB 'den ABD 'den onay almadan, güdümlü hareket etmeden yönetilen bir Türkiye'ye kavuşmak. Ama mevcut siyasetçilerle bu mümkün değil. Ancak beterin beteri olup da halkın kendi isteği ile iktidarı ele almasının ardından bir şeyler değişebilir.
    Bu şekilde "kılıçdaroğlu gelecek herşey düzelecek" beklentisinde olanların elde edebileceği tek şey "kendilerine verilen" kadar olacaktır. Ancak istediğini elde etmeye gayret edenlerin çoğunluğu olduğu zaman istediğimiz gibi yönetilebiliriz.
    Şimdilik sadece umuyoruz....

    YanıtlaSil
  9. Ayşegül,

    Beğenilmek güzel birşey, ilginize teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  10. Asortik Krep,

    Senin yazın hakkında yorum yapmayacağım. Sadece Tarkan Abim güzel açıklamış.

    Diğer yönden belirtmekte fayda görüyorum ki, biraz yanlış anlamış ya da yorumlamışsın.

    YanıtlaSil
  11. Sayın Tarki, konuyla ilgisi var diye yazıya link vermemiştim aslında.. :) Sadece Erkan Bey şu cümlesinde"Geçtiğimiz hafta etrafımdaki hemen hiç kimsenin benim gibi düşünmediğini gördüm. Bu benim haksız olduğumu göstermiyor. En azından ben böyle düşünmüyorum. Ben parçası olduğum bu milletim başı dik bir şekilde hak ve hukuktan yana tavır almasını istiyorum. Bunu bazen ne pahasına olursa olsun ama akıllıca hareket ederek yerine getirmesini istiyorum. Çok şey mi?" diyerek farklı beklentiler içinde olduğunu düşünerek şu an devlet tarafından yapılan davranışların hiç de akılcı ve iyi bir tepki olmadığına örnek olsun istediğim için yazıya link vermiştim..
    Erkan Bey, yazı benim değil,sizi yanşlış anladığımı da düşünmüyorum.

    YanıtlaSil
  12. AKP limısın
    su satışları durdurulmuş,tabi durdurulur satılacak su mu kaldı
    bütün dereleri yap işlet modeliyle
    aldılar zaten.ayrıca bu aşağılamalar sistemli bir şekilde
    devam ediyor,ayni sistem içerisinde
    pkk saldırılarıda devam ediyor.ayrıca arkadaşların aydın insanlarmış onları dinlesen iyi olur.bir de pkk ile hamas tabiki aynıdır ikiside aynı kaynaktan besleniyor cıa.tıpkı bin ladin gibi
    yasal olanları saymıyayım onlarıda
    arkadaşlarına sor düşünceli çocuklara benziyor.

    YanıtlaSil
  13. Epeyce yazıldı
    Ben kendi görüşümü özetleyeyim. Temel sorun O yada Şu kişilerde değil. Yani burada AKP'li MHP'li CHP'li gibi bölünmelere gerek yok. Hepimizin istediği refah ve mutlu yaşamak (aksini isteyenler de var tabi ama genelden bahsediyorum). Fakat sorun şu ki bizler kendi istediğimiz şekilde yönetilemiyoruz. O nedenle de yönetimlerin hareketleri ile bizim görmek istediğimiz hareketler pek uyuşmuyor. Ama zaten mevcut düzel içinde bunun olması da mümkün değil.
    Çokça para verip bir partiye listebaşı girmiş adamları oy vererek seçiyoruz. Çoğu zaman o adamın kim olduğunu bile bilmeden hem de. Ardından o seçtiğimiz kişi seçildiği partinin başkanının kuklası gibi "evet" deyince "evet", "hayır" deyince "hayır" diyorlar. Biz de demokrasi ile yönetildiğimizi sanarak birbirimizi ve partilere verip veriştiriyoruz.
    Sivil toplum örgütleri yeteri kadar kuvvetlenip halkın sesini devlete duyurabilir ve geçirebilir olmadığı sürece partilerin hiçbirinin birbirinden farkı olmaz çünkü partilerin geliş şekillerinden zaten birincil amaçları bellidir.
    Yani o kadar para harcayıp listeye girmiş adamların bir şekilde o paraları kâr olarak realize edebilmeleri gerekir. Tüm maaşlarını ve kıyak emekliliklerini toplasanız bile harcanan parayı karşılamadığını da göreceksiniz...
    Bizler arabamıza at koşuyoruz bizi ileri götürsün diye ama atları güdemediğimizden güdebilenlerin istediği yöne gidiyor araba. Burada istediğiniz kadar nefesinizi tüketin...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç