Ana içeriğe atla

Şaşkın Demokrat

Siyaset konuşmaktan iflahımız kesildi. Haberlerde siyasetçi görmediğimiz gün kalmadı! Siyasetsiz konuşabildiğimiz şeylerin de sayısı oldukça azaldı.

Bir de bu ortamda herkes demokrasi havarisi, herkes aşırı demokrat. Peki ama kime ve nasıl?

Demokrasi dediğimiz şey; bir gurubun, yine aynı gurup adına gurubun yararlarını gözeterek kararlar alması için gurubun bütünü ya da çoğunluğu tarafından seçilmesine verilen ad olarak kullanılıyor. Oysa bu kadarla sınırlı değil. Doğrudan demokrasi, katılımcı demokrasi ve hatta komünist demokrasi gibi türevleri dahi var. Hepsinde topluluğun yararı ve faydasının gözetilmesi ortak payda olarak karşımıza çıkıyor. Kimi eşitlikçi olarak adeleti ve dolayısıyla herkesin mutluluğunu sağlamanın mümkün olduğunu savunurken, libarel demokrasi gibi kavramlar hak edenin hakettiği kadar fayda sağladığı sistemin en iyisi olduğunu söylüyor.

Peki biz ne diyoruz? Özel yaşantımızda ne durumdayız?

Kendi hayatlarımızdaki toplulukları nasıl yönetiyoruz? Nasıl yönetiliyoruz? İş ortamımız, aile yaşantımız, apartmanımız, mahallemiz, günlük yolculuklarımız gibi o kadar çok topluluk içinde bulunduğumuz yer var ki... Bunların da birer yönetim alanı olduğunun farkında mıyız?

Çalışan olarak, iş yerinde, patronun görüşlerine ne kadar değer veriyor?

Patron olarak otoriteni ve "tırnaklarınla" kazıyarak bir yere getirdiğin şirketini paylaşmak ne de zor değil mi?

Evinde eşinin görüşlerini de göz önünde bulundurarak mı kararlar alıyorsun? Çocuklarının kişilik hakları, hane "reis"liğini temelinden mi sarsıyor? Bu yeni çocuklar annelerin süt hakkını hiç bilmiyorlar değil mi?

Yolda, trafikte kimse sana saygı göstermiyor. Her gittiğin yerde hakkın yeniyor. Apartmanda, sokağında kimse görüşlerine değer vermiyor!

Siyaset konuşmaktan iflahımız kesildi derken aslında yukarıdaki durumların hepsini kastediyorum. Demokrasi havarisi kesilen herkese bir bak. Etrafındakilerden hangisi bir başkasına tahammül edebiliyor? Hangisi yapıcı bir eleştiri karşısında dahi tırnaklarını çıkartmıyor?

Hayatlarımız sadece kendimize ait şeylerle geçiyor. İstişare kültürümüzü kendi ellerimizle yok ediyoruz. Bunda biraz "sosyal medya" denen meretin biraz da "modernizm" denilen tek dişi kalmış canavarın suçu var. Tamam da evrenin merkezi sen değilsin ki, Çorum! Git Çorumlulara anlat derdini...

Ama biz... Biz ne kadar farkındayız kendimizin! Bir gün senin dediğin olsun yarın benim dediğim olur. Önceki gün ben mutsuz olayım sonraki gün sen. Orta yol mu? O da ne... "Biz" derken?..

Şirketi biraz sen yönet sonra sıra bana gelsin. Sen yönetirken ben sürekli şikayet edeyim. Ben yönetirken de sen... Oysa el ele verip eksikleri kapatmak, hatalı kararları daha uygulamadan önlemek de var. Ama o zaman "sen" yönetmiş olmazsın ki!.. Bir de bu kararlara çalışma arkadaşlarını mı katacaksın? Nerede kaldı senin müdürlüğün!

Oysa istişare ne güzel bir kültürdü. Ortak ve orta yollu kararlarla yaşardık önceden. Yine tepedekilerden ve tepeden bakanlardan şikayet ederdik. Ama onlara benzemek için elimizden geleni de yapmazdık. Ama bir sorun var değil mi? İstişare senin ya da benim haksız ya da hatalı kararlar aldığımızı ortaya koyabilir. Bu da eleştirilmek demek!

Sürekli"ördektir ördek" dediğimiz "başkişi" gibi olduğumuzun ne zaman farkına varacağız acaba...

Ülkenin siyasi ortamına bakıp hayıflanıyorsan bekle; evindeki, işyerindeki yani kısacası hayatındaki despotlukları fark ettiğinde iş işten çoktan geçmiş olacak... Siper görünümlü hendeklerde ölen "sen"lerin sayısı eminim seni dahi şaşırtacak!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım. Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı. Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. A...

Hazırlıklı olmak...

Türkiye'de 6 Şubat 2023 günü öyle bir deprem fırtınası yaşadık ki 10 şehrimiz hayatı tamamen durdurcak bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman gibi şehirlerimiz afeti aynı gün 2 kez yaşadı. Bu çağda bazı şeyleri uzun anlatmak çok zor. Çağ hızlı tüketim çağı ve bu nedenle uzun metinlerden hoşlanmıyoruz. Eğer varsa eskiler bile videoları tercih ediyor. Böyle bir girizgaha ne gerek vardı inanın ben de bilmiyorum. Belki de o kadar doluyum ki kısa kısa yazıp geçmek canımı sıkıyor. 17 Ağustos 1999 depreminde organize olabilecek bir ortam yokken sivil inisiyatif ile herkes bir işin ucundan tutmaya çalışmıştı. Naçizane bir şekilde ben de katkıda bulunmak için bir ekibin parçası olarak bölgeye gitmiştim. Elimizde 4 kamyon malzeme ile sokak sokak dolaşmış ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalışmıştık. Sonunda ihtiyacı olanlara tam anlamıyla ulaşamadan ve bir yaraya doğru düzgün merhem olamadan dönmek zorunda kalmıştık. Yardım malzemelerini teslim ede...