Ana içeriğe atla

Ördektir ördek...

İngilizcede ördek testi denilen eğlenceli bir söz var: “If it looks like a duck, swims like a duck, and quacks like a duck, then it probably is a duck.” Yani diyor ki: “Eğer ördek gibi görünüyor, ördek gibi yüzüyor ve ördek gibi vaklıyorsa büyük olasılıkla ördektir."

Bugün etrafımızda yaşayan birçok insan kendini iyilik ve dürüstlük timsali olarak görüyor. Buna o kdar inanmış durumdalar ki kolayca namus ve şerefleri üzerine yemin edebiliyorlar. Siyasetçisinden doktoruna, bakkalından manavına aklınıza gelebilecek her meslek gurubundan insan var bunların içinde...

Bugünkü siyasi ortamımızda bu ördek testini uygulamaya kalktığımızda; birçok kişinin aslında ördek olduğu sonucuna ulaşıyoruz ve bunun bizi şaşırttığı gibi bir yalana sığınıyoruz. Hitler benzetmesi yapılan siyasetçimiz var öyle değil mi? Peki bu benzetmeyi yaparken ördek testi yaparak Hitler’in Kavgam “eserinde” bahsedilen bilgilere ve Hitler’i "Führer" yapan sürece baktığımızda benzerlikler görüyor muyuz? Hadi ama biraz dürüst olalım!

Örneğin, başlangıçta çok cılız bir sesle ve iki adım ileri, bir adım geri atarak ilerleyen bir hareket var mı ortada? Var! Bu hareket kitleleri afyon kullanmışçasına etkileyerek meydanlara yüzbinlerce kişiyi toplayıp, onlara marş söyler gibi şarkılar söyletebiliyor mu? Evet! İktidarı süresince gücünü sürekli arttırarak yükseliyor mu? Evet! Hitabeti açısından “Führer” ile kıyaslanabilir mi? Evet! Peki büyük yapılara olan hayranlığını nereye koyacağız. Bir tek tüyleri sarı değil! O halde ördek değil!

Ördek testi yüzde yüz sonuç vermese de birkaç özelliği ördekle aynı olan canlının ördek olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyler! Yani bir siyasetçi “Führer” özellikleri taşıyorsa “Führer” olma ihtimali çok yüksektir.

Cemaatlerimiz var öyle değil mi? Yıllarca masonlar locası diye bir yere taş atıp durduk. Karanlığa taş atarken çoğunlukla kime geleceğine de pek önem vermedik. Şeytanı taşlıyorduk ne de olsa! Şimdi bizim mahallemizden bir gurup ördek gibi davranıyor, ördek gibi görünüyor ve ördek kadar "çirkin" sesler çıkartıyor. Ama çamurlu olan gagası tam olarak yassı olmadığı için ördek değil mi diyorsunuz?

Şimdi siz bunu sadece bir kişi ya da zümre için yazdığımı düşünüyorsunuz! Ama yanılıyorsunuz. Bir tek örnekten genelleme yapalım ve tüm siyasetçilerin ördek testinden ördek olarak çıkacağını öne sürelim! Böyle yaparsak birini Stalin diğerini Saddam ya da "Puşt" gibi benzetmelere çıkartabiliriz. Ama önemli mi? Değil!

Peki, toplum olarak biz neredeyiz? Çoğunluğu Müslüman bu topluluk ne durumda?

Ördek testine başvuralım mı?

Şöyleki:

Yalan bizde! (İman: İnancını beynin, dilin ve kalbin ile tasdik edecek ve bu uğurda yaşayacaksın!) Yalan söylüyor muyuz? Hem de her gün ve pervasızca... Dürüstlük!? (El-Emin ismini anlatıp duran 21. yy. müslümanları...)

Çalma çırpma bizde! Her birimiz bir diğerinin zamanından yani en değerli şeyinden sürekli ve artan oranlarda çalmaya devam ediyor mu? Evet! Hem de her ortamda; hatta camide bile...

Yahu üslübunu, konuşmalarını ve fikirlerini çok beğendiğim insan bile şatafat, debdebe ve lüks içinde boğulyorsa kime ne diyeyim artık!

Biz neyiz ki? Uyanın! Ördek gibi paytak paytak yürüyor, vak vak diye ses çıkarıyor ve gagamızı bir an olsun pislikten çıkartmıyoruz! O halde!..

O aynada karşıdan gelirken gördüğün sevimli şey varya ördektir! ÖR-DEK!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Ne çok şey oluyor oysa...

Günlük tutmaya eli gitmiyor insanın. Ne çok kişi göçtü geçtiğimiz yıl diye yazıyordum birkaç yazı önce. Ama o zaman daha kayıpların bitmediğini bilmiyordum. Beklemiyordum. İnsan beklemediği yerden yara alıyor. Bir, iki, üç... Bitmiyor. Eksiliyorum. Giden gidiyor da geri kalan her seferinde biraz daha eksiliyor. Yazamadım. Çocukluğumdan büyük bir parça gitti. Gençliğimin en sert, en güzel, en mert anıları gitti. Yazamadım. Öğretilerim, öğretmenlerim, dostlarım, akrabalarım gitti. Biriktirdiklerimi de alıp gittiler. Yazamadım. Bunu not düş tarihe, tarihinde not düş diye düşündüm çok zaman. Elim gitmedi bir türlü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kişiye nasihat olarak ölüm yeter" buyurmuş. Geriye bakıp düşündüğümde ölümle gerçekten tanıştığım ilk zaman 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Ölümün ne olduğunun musallada yatan abim ile tek başıma kaldığımda fark etmiştim. O günü hiç unutmadım. O gün gibi hiç üzülmedim. Ama bu sene bir başka... Artık kayıplardan, cenazelerden, bizzat içi