Ana içeriğe atla

Bayram

Dostum,

Amerikalılar tarihleri bize göre tersten yazıyorlar; yıl, ay ve gün. Onlara göre bugün 2014 yılı Temmuz ayının 31'i. Bize göre ise bir Ramazan bayramı ertesi. Bayram ama nasıl bir bayram? Şehirde çekirdek aileden hiç kimse yok! Anne ve baba yok! Ablalar ve yeğenler yok! Yani pek bayram gibi bir bayram değil!

Televizyonun düğmesine ne zaman dokunsam aynı bulantı. Midem! Ulusal kanallarımızdaki eğlence programları ve haber temalılardaki belgeseller... Çok eleştirdiğim CNN ve BBC ise Gazze'den canlı yayın yapıyor. CNN sunucusu canlı yayında bir yahudiyi azarlıyor ve sözünü keserek uzman konuğuna dönüyor: "İnanabiliyor musunuz?" Başıma fiziksel olmayan bir ağrı saplanıyor. Daha fazla izleyemiyorum.

Bir arkadaşın bayram mesajına cevaben:

Kitabın orta yeri diyor ki; "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir." Maide suresi 8. Ayet

Adaletli olmamız, bugün masumları katledenlere hesap soracağımız gün geldiğinde kin gütmeyeceğimiz anlamına gelmiyor.

"Düşmanlarımıza gelince onlara adaletten başka hiçbir şey borçlu değiliz." Aliya İzzet Begoviç

Kinimiz artıyor şahit ol yaRab!

Ne güzel demiş Aliya! Şahit ol ya Rab adeletli bir kin içindeyiz!

Akşam haberleri trafik kazalarında ölen kişi sayısı için "şimdilik" 108 diyor. Şimdilik! Acaba Kürt açılımını bıraksakta yeni bir trafik açılımı mı yapsak? Dört günde 108 ölü 4.000 yaralı, ortadoğu teröristi şerefsizlerin bayram boyunca katlettiğinden çok daha fazla. Hem de çocuk ve kadın ayrımı yapmadan...

Bayram!

Dostum, unutmadan söyleyeyim. Ramazan bir futbolcunun sezona hazırlık kampı gibidir. Onda önümüzdeki seneye hazırlık yaparız ve yakaladığımız tempoyu yeni sezona yaymaya çalışırız. Senede yalnızca otuz gün çalışarak iyi bir "sporcu" olunmaz!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Ne çok şey oluyor oysa...

Günlük tutmaya eli gitmiyor insanın. Ne çok kişi göçtü geçtiğimiz yıl diye yazıyordum birkaç yazı önce. Ama o zaman daha kayıpların bitmediğini bilmiyordum. Beklemiyordum. İnsan beklemediği yerden yara alıyor. Bir, iki, üç... Bitmiyor. Eksiliyorum. Giden gidiyor da geri kalan her seferinde biraz daha eksiliyor. Yazamadım. Çocukluğumdan büyük bir parça gitti. Gençliğimin en sert, en güzel, en mert anıları gitti. Yazamadım. Öğretilerim, öğretmenlerim, dostlarım, akrabalarım gitti. Biriktirdiklerimi de alıp gittiler. Yazamadım. Bunu not düş tarihe, tarihinde not düş diye düşündüm çok zaman. Elim gitmedi bir türlü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kişiye nasihat olarak ölüm yeter" buyurmuş. Geriye bakıp düşündüğümde ölümle gerçekten tanıştığım ilk zaman 17 yaşında olduğumu hatırlıyorum. Ölümün ne olduğunun musallada yatan abim ile tek başıma kaldığımda fark etmiştim. O günü hiç unutmadım. O gün gibi hiç üzülmedim. Ama bu sene bir başka... Artık kayıplardan, cenazelerden, bizzat içi