Ana içeriğe atla

Aidiyet

Dostum,

Genel bir aidiyet problemi yaşıyorum. Bir orta yol tutturmaya çalıştığımda ne bir tarafa ne de öteki tarafa yaranabiliyorum. Oysa orta yolun en iyisi olduğu öğretildi bana. Fakat ben taraf olmayarak bertaraf oluyorum!

Mesela bilişim sektöründe çalıştığım için tüm gün bilgisayar karşısındayım. Hal böyle olunca akşamları ve hafta sonları hem bilgisayar hem de internet denen tek dişi kalmış mecradan mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışıyorum. Bu biraz da internetin etrafımdaki kullanım amacını sevmememden kaynaklanıyor. Sonuç? Bilişim camiasına ait değilmiş görüntüsü oluşması. İş ile ilgili diğer bir örnek ise herkes yazılım ve donanımlara önem verirken, benim 2013 yılında hala ve illa insan yine insan diyor olmam. Malum böyle deyince de bilişim camiası dışında kalıyorsunuz. Ne de olsa artık her şey anlık teknoloji, sosyal medya üzerinden yürüyor. Oysa insan yoksa hiçbiri yok!..

Peki ya günlük hayat? Orada da çok farklı değil. Bir denge kurayım hem eve hem de kendime biraz vakit ayırayım dediğim zaman; evdekiler için dışarıda çok vakit geçiriyor, dışarıdakiler için evden hiç çıkmıyor gibi oluyorum. Hoş şu sıralar evden de pek çıktığım yok! Alkol almadığım için ya da -bana göre gereğinden çok az ama başkalarına göre gereğinden fazla- kitap okuduğum için asosyal olmam ise tamamen ayrı bir tartışma konusu... Bu ne yaman çelişki anne!

İşe gidip gelirken bile aynı mevzu. "Araba kullanıp hem kendime hem de gerçekten araba ile yolculuk yapmak zorunda olanlara eziyet etmeyeyim, İstanbul'un trafiği ben olmasam da çekilmez." diyorum. Arabayla gezenler için pinti, otobüslerde "birbirimize fort yapmayalım ne gerek var şimdi, bir sonrakine binseniz olmaz mı?" dediğim kadın için sosyete oluyorum. Bu ne yaman çelişki anne!

İki kelam haktan bahsettim mi dinci oluveriyorum. Yani din satıyor ve alıyorum (Allah muhafaza etsin.) Siyasi bir kararı savunmaya görün hemen hükumet şakşakçısı ilan ediliyorsunuz. Allah korusun, bir kararı eleştirmek daha da tehlikeli; vatana ihanetle yargılanma, ergenekoncu olma tehlikesi var. Ha bir de 2013 yılında teröriste saygıyla bakmıyorsanız insan haklarından anlamayan kaba saba biri, hatta vatan haini, ilan ediliyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın kimsenin ölmesi hoşuma gitmiyor. Ama bugüne kadar ölenlerin de biraz değeri olması gerekmez mi? Bu da ne yaman çelişki anne!

İnsan hakları tartışmalarımızın göbeğinde hep içeridekiler var! Oysa esas o hakka ihtiyacı olanlar dışarıdakiler değil mi? Ama yemeği, tuvaleti, havalandırması, yatak ve oda boyu tartışılan yine içeridekiler. Şu sıralar kendimi işime, aileme, arkadaşlarıma, yaşadığım şehre,köklerimin olduğu şehre, ülkeme ve hatta bu geçici dünyaya bile yabancı hissediyorum. Yabancılaşıyorum etrafımdaki her şeye...

Kendimi herkese, her şeye değilse bile birçok kişi ve şeye yabancı ve uzak hissediyorum. Ben mi onları dışlıyorum onlar mı beni gerçekten anlamıyorum. Yanılsamaların en büyüğü olan etrafımdaki duvar neyi sağlıyor? Kim gerçekte nerede duruyor? Bir bağ, bağlılık ve aidiyet istiyorum yeniden, tutkuyla sarılabileceğim!

Yorumlar

  1. Ne kadar güzel anlatmışsınız..Bunları bazen ben de hissediyorum. İç dünyamda dengesizlik mi var diyorum..

    YanıtlaSil
  2. Bu dönemi basamak olarak görüyorum ben.Yükselmek için bir basamak! Benim için çok zor geçmişti bu süreç...

    Kolay gelsin hayatın daha da netleşsin inşaallah...

    Bi de teroristleri savunmak ne oluyor (!)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...

Yardım Faaliyetleri ve Organizasyonu Hakkında

17 Ağustos 1999 depreminde sahada bizzat bulunmuştum. Yardım malzemesi yüklü kamyonlarla saha gitmiş. Elimizden gelen çabayı sergilemiştik. O gün kendi başına yapılan organizasyonların eğer çok boyutlu ve iyi planlanmamışsa başarıya ulaşmayacağını anlamıştım. Bugün geldimiz noktada 99 ile kıyaslanamayacak kadar çok yol kat etmiş durumdayız. Afet sonrası hazılıklar ve koordinasyon geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar ileri seviyede. Yeterli mi? Değil! Daha iyi mümkün mü? Her zaman! Ancak bir konunun çok net altını çizmemiz gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri bu tarz felaket anlarının vazgeçilmez kuruluşlarıdır. Onlar olmasa şu an şikayet edecek bir şeyimiz dahi olamazdı. Birkaç yıl önce (2011) bazı yardım kuruluşlarının (Deniz Feneri, Lösev ve Mehmetçik Vakfı) kurban bağışı organizasyonundaki usülsüzlükler ortaya çıkmıştı. Bu kuruluşların simsarlar ve aracılar tarafından kandırıldığı ve aslında ilgili vecibelerin ya hiç ya da eksik yerine getirildiği ortaya çıkmıştı. A...

Hazırlıklı olmak...

Türkiye'de 6 Şubat 2023 günü öyle bir deprem fırtınası yaşadık ki 10 şehrimiz hayatı tamamen durdurcak bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman gibi şehirlerimiz afeti aynı gün 2 kez yaşadı. Bu çağda bazı şeyleri uzun anlatmak çok zor. Çağ hızlı tüketim çağı ve bu nedenle uzun metinlerden hoşlanmıyoruz. Eğer varsa eskiler bile videoları tercih ediyor. Böyle bir girizgaha ne gerek vardı inanın ben de bilmiyorum. Belki de o kadar doluyum ki kısa kısa yazıp geçmek canımı sıkıyor. 17 Ağustos 1999 depreminde organize olabilecek bir ortam yokken sivil inisiyatif ile herkes bir işin ucundan tutmaya çalışmıştı. Naçizane bir şekilde ben de katkıda bulunmak için bir ekibin parçası olarak bölgeye gitmiştim. Elimizde 4 kamyon malzeme ile sokak sokak dolaşmış ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalışmıştık. Sonunda ihtiyacı olanlara tam anlamıyla ulaşamadan ve bir yaraya doğru düzgün merhem olamadan dönmek zorunda kalmıştık. Yardım malzemelerini teslim ede...