Ana içeriğe atla

Minsk –Belarus (Beyaz Rusya) İzlenimleri

Botanik parkından görünüş
Merhaba, gittim ve geldim sonunda. Belarus'un baş kenti Minsk'i de görülen yerler listesine ekledim. Baştan söyleyeyim iyi dileklerle gidip gerçekleşmeleriyle geri döndüm. İşlerimizi tam istediğimiz gibi yaptık, neredeyse hiçbir sorun çıkmadı (Çıkanlarda nazar bozuyor diye avutuyorum kendimi.) Bize de şehirde gezmek için epeyce bir zaman kaldı.


Hemen belirteyim Minsk ve Belarus hakkında internetten okuduklarınızın hemen hepsi yalan (Ne ironi değil mi? Bunları da internetten okuyor olmanız.) Bir kaç konu doğru, ilki sokaklarda gördüğünüz neredeyse tüm kızların manken gibi -dikkat edin güzel demedim manken gibi dedim- oldukları (Bu birçoğunun çok güzel olduğu gerçeğini dedeğiştirmez.) Biraz Belarus - Minsk hakkında doğrular ve yalanlardan bahsedelim.

Doğrular;
  • Bayanlar kesinlikle manken gibiler. İnce beden, uzun boy, sarışın ve renkli gözler. Ama emin olun kumral ve siyah saçlı ve renkli gözlü olanlar sarışınlarından çok daha güzel. (Maalesef orada da Türk denildiği zaman yüzlerdeki ünlem ve soru işaretleri okunabiliyor. Bu intibâyı oluşturanları bir kez daha kınıyorum.)
  • Gezip görmeniz gereken yerler konusunda Internet’te ne okuyorsanız yerel turist haritalarında da aynı yerler var ve neredeyse hepsini yürüyerek gezebilirsiniz.
  • Şehrin düzeni, caddelerin genişliği, mimari v.b. kesinlikle çok iyi. Bunda 2. Dünya savaşından sonra şehrin tamamen yeniden inşa edilmesinin çok büyük önemi var. Tüm binalar gökyüzüne yükseldikleri kadar yerin derinlerine de iniyorlar.
  • Yemek ve içecek fiyatları bize kıyasla inanılmaz derecede ucuz. (Eğer istediğiniz yiyecek ya da içeceği bulabilirseniz.)
  • Şehrin her yerinde küçük ormanlar var (Park demeye gönlüm el vermiyor.) Parklar ve bahçeler görülmeye değer. Her birinde gerçekten güzel olan bir sürü sanat eseri görebilirsiniz.
  • Kilise ve ibadethaneler de epeyce fazla ve görülmeye değer.





Yalanlar;
  • Otel olarak kesinlikle 4 yıldızlı yerleri seçmeyin (Daha düşük olanları tahmin bile edemiyorum.). Türkiye’deki standartları bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrarsınız.
  • Internet’te şehrin çok güvenli olduğunu yazan Türk arkadaşlar herhalde oradaki yerli kişilerle hiç konuşmamışlar. Kiminle konuştuysam “Bir yabancı olarak çok dikkatli olun ve özellikle geç saatlerde şehir merkezi ve hatta orada da ana caddelerden pek uzaklaşmayın” diye uyarıldık.
  • Gece kulüplerinin Türkiye’den pek de farkı yok. Hayvan her yerde hayvan, dili, ırkı ve rengi fark etmiyor. Bayanların güzelliğini eleştirmiyorum ya da hareketlerini, onlar hakikaten ilginç! (İyi anlamda…) Benim eleştirdiğim ve sizi uyardığım konu insan görünümlü hayvanlar. (Bayanları kollarından çekip götürmek, zorla dans etmek isteyenler. Bunları sadece turistler yapmıyor, oranın da yerli hayvan nüfusu var.)
  • Şehir kesinlikle turist bekler bir mekân değil. Yalnızca iki tane turist bilgi panosu gördüm ve onlarda dahi Kiril alfabesi kullanılıyordu. (Tabelasını İngilizce koymayı kim akıl etti bilmiyorum.) Latin alfabesi kullanan bir kafe ya da restoran bulmakta oldukça zorlanabilirsiniz. Biz bir tek TGI Friday’s bulabildik. (Otelleri saymıyorum.) Ayrıca bir süre sonra harfleri çözmeye başlıyorsunuz. Ama bir iki günle olacak iş değil.
  • Şehirde herkesin İngilizce bildiği tamamen yalan. Ne eczane, kafe ne de herhangi bir yerde İngilizce bilen birine rastlarsanız kendinizi şanslı saymalısınız. (Neredeyse tüm yemeklerimizi Amerikan kültürünün yegâne örneği Friday’s de yememizin sebebi buydu.)
  • Votkanın onların içeceği olduğu doğru fakat kesinlikle onların öyle bayıldığı ve ellerinden hiç düşürmedikleri bir içki olduğu pek doğru değil. Hatta votka içenlere garip garip baktıklarına ve hatta sözleriyle de bunu belirttiklerine şahit oldum.
Biraz da tavsiyelerde bulunayım;
Şapel
  • En başta vize işlemleri; Eğer iş için gidiyorsanız bir davet mektubu (faks ya da taranmış belgenin çıktısı yetiyor), bir tane arka fonu beyaz resim, bir yıllık bir pasaport ile 3-4 günde ilk tek girişlik vizeyi alabiliyorsunuz. Bunun için Taksim meydanında çiçekçilerin karşısındaki Belarus Fahri Konsolosluğu size yardımcı olacaktır. (Vize ücretini peşin ve avro olarak alıyorlar.)
  • Hava yolu konusuna gelince; üç beş kuruş fazla ödeyin THY ile uçun. Belki giderken ayrımına varamayabilirsiniz ama dönerken kesinlikle kendimi evimde hissetmemi sağlıyorlar benim açımdan. Hem ayrıca Türk yemeklerine birkaç saat önceden kavuşmuş olursunuz. (Ayrıca onca soğuk yüzden sonra THY’nin güler yüzlü personeli içinizi ısıtır. (Bir alt parantez daha şart oldu. Bu Minsk’teki herkesin soğuk olduğu anlamına gelmiyor.))
  • Hava alanı şehrin oldukça dışında. Taksiyle ne kadar tutar bilmiyorum. Çünkü hem gelişte hem de gidişte bizim için ayarlanmış bir araç vardı. (20-30 dolar arası yeterli olacaktır. Taksimetreler fiş benzeri bir kağıt veriyor. Ona bakarak ücret anlaşılabilir. 10.000 Ruble yaklaşık 5 Lira ya da 3,5 dolar diyebiliriz.)
  • Otelinize gider gitmez biraz para değiştirin. Yanınızda dolar varsa ruble ile kolayca değiştirebilirsiniz. Rublesiz alış veriş yapmak epey zor olabilir. Ayrıca herhangi bir banka kartınız ve hesabınızda para varsa hemen tüm bankamatikler emrinizde (Dolar, Avro ya da Ruble olarak.)
  • En başta otel tavsiyesi; eğer biraz pahalı olmasına aldırmazsanız kesinlikle Crowne Plazada kalın. Hem sahibi Türk hem de 3. katında şehrin en iyi kulübü Next var.
  • Kulüplere gitmeyi planlıyorsanız hepsini deneyebilirsiniz. Ama bence Next’ten şaşmayın, en iyisi. Gece saat 12’den önce kalabalık yoksa pek şaşırmayın. Malum gece hayatı… (Giriş ücreti 30.000 – 50.000 Ruble yani 15 – 25 Lira arası.) Biz orada tanıştıklarımızla epeyce konuştuk, hepsinin tavsiyesi aynı yöndeydi.
  • Otel rezervasyonunuzu Internet üzerinden yapın. Böylece biraz daha ucuza mal edersiniz.
  • Bu sözüm erkeklere; kesinlikle seviyenizi düşürmeyin. Efendiliğinizi bozmayın. Kendinizi şaşırmayın!
  • Şehirde taze ekmek bulmak pek mümkün değil.
  • Bu her yabancı şehir için geçerli olabilir belki. Ama Minsk için özellikle önemli, şehirde bir tanıdığınız yoksa gitmeyin ya da benim gibi yanınızda tam kafa dengi bir arkadaşınız olsun. (Teşekkürler Sinan Abi)
  • Şehir merkezini en azından bir kere tam olarak yürüyerek gezin. Ama bunu günlere yaymayı unutmayın. Yoksa bizim gibi suyunuz çıkabilir.
  • Yanınıza mutlaka bir harita alın. Ne olur ne olmaz yabancı bir şehirde her zaman işinize yarar. (Özellikle Latin alfabesi kullanılmayan bir şehirde)
  • Ne kadar eksi bir yan bilmiyorum. Ama eğer sigara içiyorsanız büyük olasılıkla içtiğiniz markayı orada bulamazsınız. Bu yüzden mutlaka tedarikli gidin.
Kurtuluş günü hazırlıkları
Bu arada bizim orada bulunduğumuz zamanlar Belarus’un kurtuluşunun 65. Yılı kutlamalarının hazırlıklarına denk geldi. O yüzden sokaklar sarı – kırmızı 65. yıl pankartlarıyla doluydu.


Minsk'te ilginç bir gelenek ve isme de (Mutlu vatandaş Bahadır) rastladık. Evlenen çiftler birtakım özel yerlere üzerlerinde isimlerinin yazılı olduğu asma kilitler asarak evliliklerinin sonsuza dek sürmesini diliyorlar. (Sanırım anahtarları da nehre atıyorlar. Çünkü gördüğüm iki yerde nehir kenarındaydı.)





İlginç bir bilgi daha kapısında Türkçe açıklamalar ve bilgiler olan tek yer THY ofisi, büyükelçiliğin kapısındaki tüm açıklamalar dahi Kiril alfabesiyle yazılmıştı. Ne ilginç değil mi?


Resimler gezip gördüklerimi biraz açıklar sanırım diğerleri de bana kalsın. J Minsk gerçekten çok güzel bir şehir, düzeni, binaları, parkları, bahçeleri ve tabii ki mankensi vücud ölçüleri ve güzellikleriyle Minsk kızlarıyla… Ama yine de tüm bunların yanında “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım yine vatanım demiş!” Ben de aynı o modaydım. Bir kez daha…


Dönüş yolu - 1
İstanbul'un Karadeniz kıyıları
Dönüş yolu - 2






Not: Siz bu satırları okurken ben bir kez daha yolda olacağım. Ama bu kez yakınlardan manzaralar ve dinlenmek için...

Yorumlar

  1. Hayır benim anlamadığım Erkan bey siz gezmeye mi gittiniz...yoksa iş için mii ..!! bu yapılır mı yazıktır günahtır böhüüüüüü :(((

    bak yurdum insanını mutsuz ettin ..şuracıkta eve gidiş geliş yoluyla mutlu oluyordu oysa ki ..:))

    YanıtlaSil
  2. bahadir'a mutluluklar :) cok guzeldi yorumlar paylasim icin tesekkurler

    YanıtlaSil
  3. anlıyoruz ki, beyler yalnız gitsin :DDD

    YanıtlaSil
  4. Bir gezen olarak diyorum ki Kadınları çok fedakar ordan birini bulup evleneceksin.Ya da Ben freee takılır geçer giderim dersen ona da en uygun yerlerden biridir belarus....

    YanıtlaSil
  5. Belarus çok pahalı bir ülke. Biz Polonya'dan geçtik. Fiyatlar 2 katı. Dumura uğradık, şok olduk. Yiyecekler de çok pahalı ve porsiyonlar ufacık. Alışveriş yapabileceğiniz AVVM yada market bulmak için epeyce yürüyebilirsiniz, hatta bu konuda göbeğiniz çatlayabilir. İnsanlar soğuk ve bir kısmı öküz gibi, asla nazik ve saygılı değiller. İngilizce bilen yok gibi. Hatta uluslararası tren bileti satan gişedekiler, döviz bürolarında çalışanlarda ingilizce hak getire. Turist sevmiyorlar. Ülkenin her yerinde Rusya daha doğrusu SSCB etkisi rahatlıkla görülüyor. Taksimetre olan bir taksiye denk gelmedik. Aynı adrese aynı yerden 3 farklı fiyat istendi. Mutlaka pazarlık yapın.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç