İhale Düzeni
Çocuklar kaybolduğunda, tacize, tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde
de bir suçlu bulmak lazım, birine ihale etmek gerek. Türkiye diye söze
başlayacaktım ama yetersiz olacak! Bu yüzden dünya tam bir mafya düzeni ile
yönetilir: İhale mafyası. Kurmuşlar ihale düzenini işletiyorlar.
Günümüz insanları çok uzak olmayan bir geçmişten günümüze
ihale mafyasının katı kuralları içerisinde yaşarlar. Türkiye’de ise konu çok
daha karmaşık bir hal alır. Öyle ki canım ülkemde hiçbir şeyin bir üst limiti
yoktur. Her şey uçlarda yaşanır! Bir işi bir başkasının yapma ihtimali varsa, sakın ha sen yapma!
Geçmişte, çok uzak geçmişte insanoğlu tarıma daha
başlamamışken ve hatta avcı bir topluluk dahi olmamışken hayat ne kadar
basitti; doğada ne bulursa yiyen ve beslenen, daha büyük ya da hızlı bir
canlının yemeği olmamak için kaçan ya da saklanan insanoğlu…
İşte o kırılma anında başladı her şey… Önce ihtiyacı kadar
üretmekle, tarım yapmakla, sonra ihtiyacı kadarını avlamakla kendi egemenliğini
ilan etti. Sonraları daha az çeşitle ihtiyacından fazlasını üretmenin
kolaylığına saplandı. Bölgesinde ne kadar av hayvanı varsa hepsini avladı!
Sonra bu fazladan ürettiklerini ve avladıklarını yine başka yörelerde aynı şeyi
yapan başka avanaklarla takas etti. Artık yine çok çeşitli besin kaynaklarına
kavuşmuştu.
Önceleri başımıza yağmasın yeter diyerek giderdiği barınma ihtiyacı
vardı. Herkes kendi elinden geldiğince bir şeyler yapıyordu. Ama onun yerine
daha kabiliyetli “müteahhitler” türedi. İhtiyacı bir odaydı ama usta 3 oda
hatta yetmez 1 de salon yapalım dediği için yetiştirdiği/avladığı ne varsa
ustaya verdi. Böylece takas sistemi başka bir boyut aldı!
Hızlı geçip günümüze gelelim.
Artık evlerimiz çok odalı ama yaşlılarımıza o evlerde yer yok!
Onları Gürcü, Türkmen v.b. bakıcılara, yaşlı bakım evleri ya da devlete ihale
ettik. Arada bir gidip görüyoruz ya daha ne olsun!
Erkeklerimiz zaten iş bilmez, işten gelemezlerdi! Artık
kadınlarımız da çalışıyor. Üretmeyen, üretim toplumuna katkı sağlamayan bu ihale
düzeninde yaşayamaz. Böylece ev işlerimizi, evle ilgili işlerimizi de ihale
ettik. Hanede yapılan hiçbir şey üretimden sayılmadı. Ne gariptir ki bu işleri
ihale ettiklerimizde çoğunlukla ücretsiz olarak kendi ev işlerini bir başkasına
ihale ettiler. Mafya böyle buyuruyordu: Üretmeyen var olamaz!
Temizlik, yemek v.b. zaten çoktan dış kaynağa ihale
edilmişti. Yahu banyodaki sabunluğu boşaldığında dolduramayacak, mutfakta
tavanın yerini bulup iki yumurta kıramadığı için aç kalacak insanlar var artık.
Daha ne diyelim ki…
Velhasıl her şey gibi çocuklarımızı da başkalarına ihale
ettik. Karı – koca çalışıp gündüz bakıcılara emanet ettik. Bakıcının inglizce
bilenini aradık! Türkçe bilmese de olurdu. Örneğin Filipinli olabilirdi! Yemek
yapmayı da bilse fena olmazdı hani… Hane gelirinin yarısını ona verdik ama
olsun! Üretmek, üretim ekonomisine katkıda bulunmak önemliydi! Bakıcı mı?
Çocuğumuza kendi çocuğu gibi baktı! Hoş kendisi evde olan ebeveyn de
bebekliğinden itibaren televizyon, tablet ve telefona ihale etti çocuklarımızı ya
neyse… Eş seçerken çocuklarla ilgili endişelerimiz var mı artık? Hiç sanmıyorum…
Okul çağını erkene çektik! Eğitim – öğretim önemliydi.
Çocukları 3-4 yaşlarında anaokulu denilen ucubeliklere ihale etmeye başladık. “ana”nın
okulu mu olur ya Hû? Oldu! Oluk oluk paralar akıttık. Zamanımız değerliydi! Zaman
artık para demekti! Bebek yaşta çocuğu servis şoförüne ihale ettik. Arada serviste
unutulup ölen çocuklar oldu. Onu da önce anaokulu yöneticisine sonra şoföre en
sonunda da teknolojiye ihale ettik; koltuklarımızda sensor olacak. Lan araçtan
inerken koltukları kontrol etmek ne kadar vaktini alırdı da… O işi de
hosteslere ihale etmiştik ama olmadı işte. Hadi diyelim “ana”okuluna ulaştı
yavrucak. İhale ettiğimiz yerlerde bir bakım bir ihtişam! “Kendi ekmeklerini yaptırıyoruz.
Kendi ele emeklerini yiyebilsinler diye…” sloganı ile kendini pazarlayan “işletmeleriz”
oldu.
Bir de din eğitimi var. Sahi toplumun çoğunluğu muhafazakâr
dindarlardan oluşuyor. Çocuğun dindar olması önemli… Ama dini kim öğretecek?
Tabii ki onu da ihale ettik. Yolladık yatılı bir kursa oh ne rahat. Lan
vicdansız hadi yolladın. Gidip bir kez kontrol ettin mi? Hocasıyla tanıştın mı?
Yok! Onu da devlete ihale ettin. Ondan da geçtim nasıl bir anne – babasın ki
çocuk yaşta gereken az miktar bir din bilgisini evladına veremiyorsun!
Yolladığın yerde ne öğretecekler? Yüksek lisans tezini kutsal kitap diye sunup “peygamber”
mi çıkacak çocuk! Hiç şurasından da mı bakmıyorsun? Öğrensin diye yolladığın
şeylerin tamamı sana da farz be akılsız! Sen kaçını biliyor ve de uyguluyorsun?
Olsun ihale mafyasının emri bu yönde…
Okul hayatı çok mu farklı? Çantasını en kaliteli
malzemelerle doldurdun. Hatta o kadar iyi ebeveynsin ki aylarca – yıllarca hem
okul hem de öğretmen araştırdın. Yolladın okula Allah’ın selameti başına olsun.
Onu da ihale ettin. Ulaşımını servise, kahvaltısını kantine, öğle yemeğini
taşerona ihale ettin. Ne evde dersleriyle ilgilendin. Ne okuldaki durumuyla. Belki
yıldan yıla veli toplantılarına gitmişsindir. O da çok önemli işlerinden fırsat
bulabildiysen. Vakit nakittir!
Vicdanı topluma, adaleti hâkime-savcıya ihale ettin. Bir o
kalmıştı; aklını da ihale ettin kurtuldun! Oysa kitap “ey akıl sahipleri” diye
seslenir bir sürü yerde…
Çocuklarımızı ihale ettiğiniz nesne ve yaratıklar onları
birer birer bizden alıyorlar hala anlamıyor musunuz? İlla birilerinin ölmesi,
taciz edilmesi ya da tecavüze mi uğraması gerekiyor? Hiç mi akıl etmiyorsunuz?
Son sözde ne diyeyim? Ben de sizi Allah’a havale ediyorum!
Yorumlar
Yorum Gönder
Fikriniz varsa buradan buyurun...