Ana içeriğe atla

Değiş(e)meyenler

Önceki hafta sonu iki gün üstüste ilginç şeyler oldu. İkisinde de aradan geçen onca zamana rağmen hayatımda, şehrimde ve ülkemde ne az şeyin değiştiğini fark ettim. Daha doğrusu en eğitimlisinden en cahiline herkesin inatla bulunduğu yeri koruduğuna birkez daha şahit oldum.

Cumartesi günü kayınbiraderin nişanı vardı. Şatafatlı, üst perdeden şeyleri hiç sevmiyorum malum... Ama bazen mecbur kalıyor insan, normalde salonda yapılan nişan, sünnet düğünü gibi "gereksiz" olduğunu düşündüğüm organizasyonlara katılmıyorum. Hoş buna da katıldığım pek söylenemez. Dışarıda, geçen sene eşim vasıtasıyla tanıştığım bir arkadaşla muhabbet ettik. Arkadaş oğlu okula başladığından beri yaşadığı problemleri anlattı. Daha doğrusu yarıya kadar gelmişti ki ben geri kalanını tamamladım ve muhtemelen ileride neler ile karşılaşacağından bir buket yaparak kendisine sundum!

Çocuk neredeyse benim yaşadıklarımın aynını benden 30 -yazıyla otuz- yıl sonra yaşıyordu. Olaylara bakış açısı farklı, hızı farklı, düşünme ve değerlendirme yöntemi alışagelinmişten çok çok daha farklı birinin neler yaşadığından ve devam eden yaşantısında neler yaşayabileceğinden konuştuk tüm gün. Kendisi de dahil herkes oğluna yaramaz ve haşarı diye bakarken ben yanıldıklarını söylüyordum. Hem de sadece birkaç kez görmüş olmama rağmen. Ama açıklamak zordu. Daha henüz teşhis konulmamıştı!

Konuştukça eski anılarım yeniden hayat buldu. Aklıma ilk olarak ilkokulda 4. sınıfa kadar neredeyse tüm vaktimin sınıfa dönük olarak geçmesi geldi. Normal öğrenciler tahtaya doğru bakar ya!.. Oradan beni en iyi anlayan kişiye kaydı düşüncelerim. O da unutmuştu bana konulan "teşhisi"... Oysa hastane bahçesinde sabaha kadar o beklemişti! Bazen insanlara kendimi anlatmakta o kadar zorluk çekiyorum ki arkadaşın oğlunu öğrenince inşallah o da benim yaşadıklarımı yaşamaz diye geçirdim içimden. Benzi çok sararmaz inşallah!

Pazar günü ise bir yakınımı acil servise götürmek zorunda kaldım. Binalarımız yeni, techizatımız en kalitesinden ama insanlarımızın kafası eski... Kılasik tantana hala devam ediyor. Ama bunun yanında artık sağlık personelinin "beyaz kod uygulaması" var. En ufak bir tehdit ya da fiziki müdahalede tüm servisi durdurabiliyorlar. Pazar günü de öyle oldu. Bir hasta bir sağlık çalışanına yumruk attı. Kendisi ile ilgilenilmediği için... Sonrasında çok sevgili sağlık çalışanlarımız "beyaz koda" geçtiler. İçlerinden sadece ikisi işine devam etti. Onlarda Türk değildi. Hatta bizimle ilgilenen doktor reçete yazmya çalışırken kullandığı iki kalemde siyah çıkınca "Bunlarda benden karaymış yav!" diye espiri yapıp bizim gerginliğimizi ortadan kaldırmaya çalıştı. Ortalığı karıştıran kişinin derdi de bir süre sonra anlaşıldı. Epilepsi krizine girmek üzerymiş ve bunu kimseye anlatamamış. Olaydan 2 dakika sonra da kriz geçirerek yere yığıldı. Tabii bizim hiçbir sağlık çalışanımız bu durumda kusurlu olmuyor! Polis mi? O ne ola ki!..

Şimdi bakıyorum da ne kurumlar, ne de insanlar bir arpa boyu yol gidememiş. Doktorundan polisine, hemşiresinden öğretmenine hemen herkesin zihni 80'lerden çok da farklı çalışmıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

Nebula Bilişim 20 yaşında!

Bir misyon bir okul 20 yaşına ulaştı. Nebula Bilişim bugün itibariyle 20. Yılında… Bir masanın etrafında toplanmış dört kişi kafa kafaya ne yapacağımızı konuştuğumuz günleri dün gibi hatırlıyorum. Marka adı, logo-fatura-irsaliye-kartvizit tasarımları, muhasebe işlemleri, ofisin bulunması-dekorasyonu, kuruluş için gerekli resmi hazırlıklar. Neredeyse tüm işlemleri kendimiz yaptık. Elbette bazı arkadaşlarımızın desteklerini de hiç bir zaman unutmayacağız. Nebula’nın ilk kurulduğu günlerde maliyetlerimiz artmasın diye evimdeki masa üstü bilgisayar ve ekranlarımı ofise taşıyışım ve aylarca onları kullandığımız hala hatırımda. Mesela faks cihazına bütçe ayırmamak için yaptıklarımız bugünkü nesle çok komik gelirdi. Muhasebe yazılımı olarak kullandığımız çözümü adam etmek için az çaba sarf etmedik. Mutfak gereçlerimizi temiz tutmak için yaptıklarımızı kime anlatsam inanmaz! Aşağıdaki fotoğraflar çalışma ortamımızın ilk fotoğrafları olabilir. Yok merak etmeyin, bunları o eski günler ede...