Ana içeriğe atla

2015

Yılın son günü 6 bölümlük 2. Dünya savaşı belgeselinin 5 bölümünü izleyince böyle oluyor. Aklım kabul etmiyor. Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Libya’da, Ukrayna’da ya da Gürcistan'da olanları anlamıyorum. Hadi 1. Dünya savaşı öğretemedi. 2. Dünya savaşı da mı hiçbir şey öğretmedi?

En kötü, sığ kaynakta bile bulunabilecek hikayelere bir göz atmak lazım. Öyle Nazi zulmü diyerek çıkamazsınız işin içerisinden. İtalyanlar, Ruslar, Japonlar, Amerikalılar bir tarafta dursun; Polonya, Ukrayna gibi küçük ülkelerin yaptıkları bile akıl almaz. Tek bir hendekte 32.000 -yazıyla otuz iki bin- kişiyi kurşunlayanlar da insandı. Aynı dönemde esir aldıkları 600.000 -yazıyla altı yüz bin- kişiyi açlığa mahkum ederek ölmelerini bekleyen de…

Dün milyonların ölümüne neden olanlar aynı din ve hatta aynı mezhebi paylaşıyorlardı. Bugün de aynı dini paylaşıyorlar! Aynı ülke hatta aynı mahallede yaşayanlar birbirlerini öldürüyor. Rakamlarsa milyonlarla hesap ediliyor. Küsüratları çoktan attık.

Balina ya da yunuslar kumsala vurduğunda seferber olan insanoğlu izliyor sadece… Elindeki oyuncak bebeğin hesabını veremeyeceğimiz yaşta çocukların cesetleri kumsallarımızı doldurdu. Bir insan neden ve nasıl ölüme razı olacak kadar korkar ki?

Cenaze namazı kılınamayacak ölüler gibiydik 2015’te… 2016’da ölü bedenlerimiz kokacak, şehirler ve ülkeleri saracakbu kokular. Ruhlarımız kendi kokumuzdan rahatsız olup bunalmayacak. Bilakis nefislerimiz daha kaliteli ve ağır parfüm şişeleri arayacak. Parfüm mü? En iyisi balina yağından oluyormuş! Ey insanoğlu ne zaman uyanacaksın?

2016 mı? Rakamlar sizin olsun! Ben küsüratları saymayı bırakalı çok oldu!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi