Ana içeriğe atla

Dış Politika

Reel politik konuşmaktan, günlük siyasetin hamasetinden kurtulamadık. Yine eskiye döndük.

Aman efendim şununla iyi geçinmek lazım terör azar!

Aman efendim buna dikkat etmek lazım turizm sektörü batar!

Adam düpedüz diktatör ve ülkenin seçilmiş devlet başkanı idama mahkum edilmiş bir şekilde hapiste ama bize ne! İyi ilişkiler geliştirmek önemli...

Onun ayağını yıka, bunun kıçını yala... Ne güzel dış politika...

Onurlu yalnızlık reel politik gereği saçmaymış ve işletilemezmiş. Mazlumun hakkını haykırmak "dostlarımızı" gücendiriyormuş.

İlhak edilen yerlere ne karışıyormuşuz. Lakin ilhak etmesek de Kıbrıs meselesinde biraz daha ılımlı olup AB, ABD, İngiltere ve Rusya ile görüş alış verişinde bulunmak ve onları dinlemek çok önemliymiş... Bu onların bizim işimize karışması anlamına gelmiyormuş.

Çok açık ve net bir şekilde yazayım. Düne kadar uyguladığımız dış politikanın yegane yanlış tarafı ülkelerin içinin karışmasına ve iç savaşlara zemin hazırlamasına yol açmasıydı. Daha açık bir tabirle söylecek olursak öncelikle Mısır'da sonra Suriye ve Irak'ta bal gibi mezhepcilik kokan politikalar sonucu bir sürü mazlum insan öldü. Ülkeler bölünmenin eşiğine kadar geldi. Muhalifleri destekliyoruz derken nerdeyse tamamının katledilmesine ön ayak olduk. Bu konudaki görüşümü defalarca dile getirmiştim. En kısa ve öz olarak 21 Mart 2011'de "Çok uzun yazmaya gerek yok! Libya'nın bombalandığı şu dakikalarda yöneticisi; gaddar, acımasız ve hatta şerefsiz bile olsa kendi ülkesini karıştıran kişi vatan hainidir." yazmışım. Hiçbir ülke için farklı düşünmüyorum. Ne Suriye ne de Mısır. (Mısır'da çok önemli bir fark var. Sokaklardaki halk hiçbir zaman şiddete başvurulmasına izin vermedi. Ancak yine de keskin nişancılarla yüzlerce masum insan öldürüldü. Farklı bir yeri olduğu için oradakilere vatan haini yakıştırmasını yapmak kolay olmasa da ülkelerini karıştırarak doğru bir iş yaptıklarını söylemeye dil varmıyor.)

Geldiğimiz noktada yine herkesle sıfır sorun politikasına dönüyoruz/döndük. Yani yeni kıtadakilere Kızılderilileri ne güzel öldürdünüz hiç duymadık, avrupalılara sömürgelerinizdeki ölümleri görmedik, ruslara katliamlarınızı bilmiyoruz diyebileceğiz. Almanlar yahudi öldürmediler. Yahudiler soykırım yapmıyorlar. Avrupanın göbeğinde ölen Hıristiyan Hırvatlar ile Müslüman Boşnaklar soykırıma uğramadı. Sadece öldüler! Hollanda ise soykırım suçuna iştirak etmedi.

Ülkeleri karıştırmak şöyle bir kenarda dursun. Bunu kabul etmek mümkün değil. Ama mazlumların yanında söylem tutturmak gerçekten bu kadar zor mu? Terörist İsrail'e, ruhsuz Rusya devletine gerçekten bu kadar muhtaç mıyız? Tamam savaşmayalım, çatışmayalım ki daha fazla masum ölmesin ama doğruyu ve hakkı haykırmaktan da bu kadar korkulur mu? Daha doğru bir dille, hamaset ve iç politikadan ayırarak, çatışma ve nefret ortamını körüklemeden, düzenli bir şekilde dünya beşten büyüktür diyemez miydik?

Şimdi diyeceksiniz ki ülke içinde kaşımaya hazır yaralar var. Bu devletler de bunları kullanıyorlar. Bu bile bile lades değil mi? PKK eğer Kürtlerden militan devşiriyorsa bunun önüne geçelim. İç politikalarımızı bu yönde geliştirelim ve "bizim" insanımızın dolduruşa gelmesini engelleyelim. IŞID ya da DAEŞ, her ne karın ağrısıysa, bu ülke de nasıl olur da militan toplayabilir. Bunun önüne geçmenin yolu terörist bir devletle barış yapmak mı? O zaman bu şerefsizlerin arkasında kim var sorusu anlamını yitirmiyor mu?

Yoruldum. Yorulduk. Siyasetin yalanlarından, siyasetçilerin hamasi söylemlerinden, riyadan yoruldum. Hükümetin çarklarından, muhalefetin tutumundan yoruldum. Hükümet 3. dünya savaşının galip gelmiş yegane devleti havalarında... Muhalefet, sorsan Filistin'in haritada yerini gösteremez. Ama hükümeti Gazze'yi satmakla suçluyor. İsrail'i resmi otorite ilan etmiş "şerefsizlerin" söylemlerine yorum dahai yapamıyorum.

Terör ve terörist ile ilgili çok ağır eleştiriler yaptığım, hatta hakaretler yağdırdığım birçok yazı ve yorum bulunuyor burada... Ama sorun senin yaptıklarından, ettkilerinden kaynaklanıyorsa yani rüzgar ekiyorsan fırtınaya katlanacaksın. Ezilen ve itilen, yok sayılan ve yok edilen gurupların olduğu şu dünyada mazlumları sesi olmaktansa; "akıllı" ve "akılcı politikaya" geçiş yaparak, şerefsizlerin akılsız elamanlar devşirdiği şu bataklıklara su taşımış olursun. Önceki dış politikan fiyasko idiyse bu felaket olur. Hem de sadece bu topraklar için değil... Bir umut kırıntısına dahi sahip olmazsa insanlar ne olmarını ya da ne yapmalarını bekleriz/beklemeliyiz? Dünya düzeninin içindeyken nasıl olacak dediğini duyar gibiyim! Dışarı çık da gör bakalım reel politik dediğin şey seni ne yapıyor!?

Not: Önceki gece Atatürk Havalimanı dış hatlar gelen yolcu terminali girişinde 3 intihar bombacısı terörist tarafından silahlı saldırı düzenlendi. 41 masum insan katledildi. Yüzlercesi de yaralandı. Ne acı ki bunu yapanlar büyük ihtimalle kendilerini şehit, yerlerini de cennet sanıyorlar. Şu mübarek günlerde bu saldırıyı "ama"sız kınamadan geçmemek lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç