Ana içeriğe atla

Nerede yanlış yapıyoruz?

Dostum,

Bu işte bir yanlışlık var. Olması gerekenler ile olanlar arasında sıkışmış kalmış durumdayız. Daha doğrusu oradan hiç çıkamadık. Hep bilinen doğrulara sahip olduk. Ancak yine de yapılması gerekeni yaptığımızı iddia ettik.

Uzak geçmiş hakkında bir fikrim olması pek mümkün değil. Hatta yakın geçmişi de çok iyi bildiğimi iddia etmiyorum. Tarihin yazılı hale gelmesinden önce olaylar nasıldı? Belki hiç bir zaman net olarak bilemeyeceğiz. Bildiklerimiz tahminlerden ve mitlerden öteye gidemeyecek. Ancak bazı çıkarımlar için günümüz tarihi bile yeterli.

Bir insan ömrü sorgulama için yetiyor da artıyor bile. Bugün doksanlarını yaşayan bir kişi canlı bir tarih gibi. Belki de bildiğimiz tüm tarihi hızlı yaşam tarzımızla bir yüzyılın içine sığdırmayı başardığımız içindir. Savaşlar, katliamlar, vahşet, bolluk, lüks, şaşaa, açlıktan ölenler ve onları film gibi seyredenler. Bunlar ve bir çoğunu sığdırdık kendi yaşamlarımıza. Kendisine yapılan zulümlerden zor bela kurtulmuş bir ırk son yılların en büyük zulüm hareketlerine yol açıyor şimdi. Hem de kendi acılarının üstünden daha sadece yarım yüzyıl geçmişken. Dün kuraklık ve açlıkla mücadele eden ama yarım yüzyıllık bir geçmişte bolluğa kavuşmuş bir ülke açlıktan ölenlerin coğrafyasında kendi mutlu ve bolluk içinde yalnızlığını yaşıyor. Dünün devleriyse her çıkışın bir inişi olduğunun farkına varıyor yeni yeni.

Akif'in dediği "tek dişi kalmış canavar" zincirinden kurtulmuş durumda, artık sadece "garbın afakı" değil "çelik duvarlarla" çevrili olan. Kendileri o duvarların içinde yaşayanlar şimdi başka çocukların etrafına örüyorlar o duvarları. Geçmişte olduğu gibi hala bir çarpışmada ilk köprüler yıkılıyor. Sadece fiziksel olarak değil, zihinsel ve duygusal olarak da. Önce "düşman" yalıtılıyor modern bir hapishanenin içinde. Sonra devreye kendini yok etmesi için gereken diğer silahlar sokuluyor.

İnsanların zihnine kin ve nefret tohumları ekiliyor, vakti geldiğinde sulanıp yeşertilecek olan. Ben senden önemliyim fikrini aşılıyor tüm kültürler. Biz artık yok. Kültür emperyalizmi en büyük ihraç kalemi birilerinin. Her geçen gün daha çok ölüyor daha çok öldürüyoruz. Önceleri büyük silahlar yapıyorduk daha çok ve hızlı öldürmek için. Atomu bile parçaladık bu uğurda. Ancak şimdi daha etkili yollar bulmuş durumdayız: Uzunca bir zamandır televizyon programlarımız vardı, artık sosyal medyamız var. Her şeyi ama her şeyi tüketmemiz gerektiğini fikrini aşılayan.

Dostum merhamet, sevgi, hoşgörü bu emperyal kültür anlayışıyla eritildi. Tüketim malları diye bir kavramımız oldu. Tükettik her şeyi... Tükettikçe çoğalırız sandık. Aklımızca alıp verip ekonomiye can verecektik. Ancak bir çan eğrisindeki grafiğin çıkışı olduğu gibi inişi de vardı. Unuttuk... Bir yerlerde yanlış yapıyoruz ama nerede? Belki sen söylersin bunu okurken. Belki...

Dostum, yanlışlar her zaman olacak! Ancak onlardan kaçınacak yollar da... O yüzden mümkün olduğunca çok oku. Oku, merhametin gözü ile oku! Oku, tüketmek yerine yeni bir şeyler var etmek için oku! Oku, yokluğun varlıkta öğrenildiğinde daha değerli olduğunu bilerek oku! Oku, güçlü olmanın omuzlara çok önemli yükler yüklediğini unutmamak için oku! Oku, bazen susmanın da yalan söylemek olduğunu gözlerinle görmek için oku. Hiç bir şey için değilse bile "Oku" emrinin yıkılmaz kaideleri için oku!

Dostum, sadece kitapları, yazıları değil; tüm çevreni, evreni oku! Oku ki yanılmayasın. Oku ki "Nerede yanlış yapıyoruz?" diye sormayasın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç...

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu...

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi...